Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- We have more than enough time to spare.
Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır.
- The purpose of a roundabout is to slow down traffic.
Lütfen daha yavaş konuşun.
- Speak slower, please.
Lütfen daha yavaş konuşun.
- Please speak more slowly.
Yedek bir gömleğim yok.
- I don't have a spare shirt.
Bu araba için yedek parça alamam.
- I can not buy spare parts for this car.
Bu günlerde iş çok kesat.
- Business is so slow these days.
İşler gerçekten kesatlaştı.
- Business has really slowed down.
Tom golf sever ama Mary onun yavaş ve sıkıcı olduğunu düşünüyor.
- Tom likes golf, but Mary thinks it's slow and boring.
Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbolun biraz yavaş ve sıkıcı olabileceği düşünülebilir.
- Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring.
Saatimi ayarlamalıyım. Geri kalmış.
- I must adjust my watch. It's slow.
Kol saatim geri kalmış olmalı.
- My watch must be slow.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one by one.
Yedek parçaları peşpeşe inceledi.
- He examined the spare parts one after another.
Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- We have more than enough time to spare.
Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
- Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
Yavaşlamamız gerekmiyor mu?
- Shouldn't we slow down?
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Boş zamanımda gitar çalarım.
- I play the guitar in my spare time.
Yuriko boş zamanında çiçekleri düzenler.
- Yuriko arranges flowers in her spare time.
Zaman ayırmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to spare time?
Ayırmak için hiç paramız yok.
- We don't have any money to spare.
Ayıracak çok zamanı olmadığı için, taksiye bindi.
- Since there wasn't much time to spare, she took a taxi.
Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.
- Because they had no time to spare, they hurried back to town.
Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorlar.
- They are making spare parts in a car factory.
Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
- Tom is making spare parts in a car factory.
Bu hafta zaman çok yavaş geçti.
- Time passed very slowly this week.
Çocukluk çağında, zaman yavaş olarak geçer.
- In childhood, time passes slowly.
Saat on dakika geri kalmış.
- The clock is ten minutes slow.
Saatim beş dakika geri kalmış.
- My watch is five minutes slow.
a spare diet.
Kill me, if you please, or spare me.
I have no spare time.
... she doesn't have a lot of room to spare. ...
... to have resources to spare its but she sees are in ...