Bankada paçayı yırtmak ve A52 yi almak zorundasın.
 - You'll have to get off at the bank and take the A52.
Şimdi üç yıldır İngilizce eğitimi almaktayız.
 - We have been studying English for three years now.
Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.
 - You have to let me talk to her.
Onlarla konuşmama izin vermek zorundasın.
 - You have to let me talk to them.
Yaptığını sandığım başarı türünü elde etmek istiyorsan, öyleyse daha çok çalışmak zorunda kalacaksın.
 - If you want to achieve the kind of success that I think you do, then you'll have to study harder.
Tam sevinç değerini elde etmek için, onu paylaşacak birisine sahip olmalısınız.
 - To get the full value of joy, you must have someone to divide it with.
Yarına kadar görevi gözden geçirmek zorundayım.
 - I have to go through the task by tomorrow.
Tom ile birkaç dakika yalnız geçirmek istiyorum.
 - I'd like to have a few minutes alone with Tom.
Biraz su içmek istiyorum.
 - I would like to have some water.
Artık onu, içmekten alıkoymalıyız.
 - We have to stop him from drinking any more.
Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
 - If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
Balinaların kendi diline sahip olduklarına inanılmaktadır.
 - It is believed that whales have their own language.
Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar.
 - I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.
Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
 - I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
 - If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
 - It must be nice to have friends in high places.
Ben hile yapma niyetim yok. Konu ne?
 - I have no intention of cheating. What's the point?
Ben ne zaman hile yaptım?
 - When have I ever cheated?
Tom'un işini yapması için birini kabul etmek zorunda kalacağız.
 - We will have to take on someone to do Tom's work.
Önerilerinizi kabul etmekten başka seçeneğim yok.
 - I have no choice but to accept your proposals.
Adil payına katkıda bulunmak zorundasın.
 - You have to contribute your fair share.
Siyasal etkinlikte bulunmak için zamanım yok.
 - I have no time to engage in political activity.
Korkarım ki paydos etmek zorunda kalacağım.
 - I'm afraid I'll have to call it a day.
Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.
 - If you flunk this exam, you'll have to repeat the course.