Bankada paçayı yırtmak ve A52 yi almak zorundasın.
 - You'll have to get off at the bank and take the A52.
Saatimi kaybettim, bu yüzden bir tane almak zorundayım.
 - I lost my watch, so I have to buy one.
Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.
 - You have to let me talk to him.
Gitmene izin vermek zorundayım.
 - I have to let you go.
Tom'un o hakkı elde etmek için sadece bir şansı olacak.
 - Tom will have only one chance to get that right.
Tam sevinç değerini elde etmek için, onu paylaşacak birisine sahip olmalısınız.
 - To get the full value of joy, you must have someone to divide it with.
Hayatımın geriye kalan kısmını birlikte geçirmek istediğim herhangi biriyle henüz tanışmadım.
 - I haven't yet met anyone I'd want to spend the rest of my life with.
Yarına kadar görevi gözden geçirmek zorundayım.
 - I have to go through the task by tomorrow.
Bir fincan kahve daha içmek istiyorum.
 - I'd like to have another cup of coffee.
Biz biraz şarap içmek istiyoruz.
 - We'd like to have some wine.
Neyin doğru olduğuna inandığını açıkça söyleme cesaretine sahip olmalısın.
 - You ought to have the courage to speak out what you believe to be right.
Balinaların kendi diline sahip olduklarına inanılmaktadır.
 - It is believed that whales have their own language.
Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar.
 - I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.
Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
 - I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
 - If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
Windows ile eklentilere sahip olmak zorundasın,yoksa o dosyalarını okumaz.
 - With Windows, you have to have extensions or it won't read your files.
Ben ne zaman hile yaptım?
 - When have I ever cheated?
Son zamanlarda bir çok hileli iğrenç olaylar vardı.
 - Recently there have been a lot of nasty incidents with fraud.
Tom'un kabul etmekten başka hiç bir seçeneği olmayacak.
 - Tom will have no choice but to agree.
Tom'dan yardım isteme konusunda biraz tereddütlü olduğumu kabul etmek zorundayım.
 - I have to admit I'm a little hesitant about asking Tom for help.
Çevreyi korumak için herkes katkıda bulunmak zorunda kalacak.
 - Everybody will have to pitch in to save the environment.
Bayanlar ve Baylar, şu anda Tokyo Uluslararası Havaalanı'na inmiş bulunmaktayız.
 - Ladies and Gentlemen, we have now landed at Tokyo International Airport.
Korkarım ki paydos etmek zorunda kalacağım.
 - I'm afraid I'll have to call it a day.
Yaptığınız şekilde hareket etmek için gerçekten sebebiniz varsa, o halde lütfen bana söyleyin.
 - If you really have grounds for acting the way you did, then please tell me.