to a given extent or degree; particularly

listen to the pronunciation of to a given extent or degree; particularly
Английский Язык - Турецкий язык

Определение to a given extent or degree; particularly в Английский Язык Турецкий язык словарь

that
o
that
bağlaç ki
that
{z} (çoğ. those)
that
bu kadar

Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum. - That's enough. I don't want any more.

Bugünlük bu kadar yeter. - That's enough for today!

that
(sıfat) öteki
that
Keşke

Keşke o zaman bütün hikayeyi bana anlatsaydın! - If only you had told me the whole story at that time!

Keşke onunla gidebilseydim. - I regret that I couldn't go with her.

that
için

Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır. - That's one small step for a man, one giant leap for mankind.

Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır. - That's one small step for man, one giant leap for mankind.

that
in that mademki
that
diye

Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur. - In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.

Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin. - She makes sure that her family eats a balanced diet.

that
-dığı
that
adl.şu
that
o kadar

Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan, tropik yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyorlar ki 2000 yılına kadar onların % 80 yok olabilir. - The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone.

O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz. - He is such a bad person that everybody dislikes him.

that
ki o

Babam o kadar yaşlıdır ki o çalışamaz. - My father is so old that he can't work.

Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi. - My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.

that
öylesine

Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik. - It was such a hot day that we went swimming.

Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu. - Such was Linda's disappointment that she burst into tears.

that
-diği(ni)
that
ki
that
-en
that
-diği
Английский Язык - Английский Язык
that

I'm just not that sick.