Son ev Tom'un konutuydu.
 - The last house was Tom's residence.
Onlar bir sosyal konutta yaşıyorlar.
 - They live in a council house.
Tom'u öldürdükten sonra, Mary onu sığ bir mezara gömdü.
 - After killing Tom, Mary buried him in a shallow grave.
Onlar onu mezarına gömdüler.
 - They buried him in his grave.
Meclis dış yardım bütçesini kesti.
 - The House cut the budget for foreign aid.
Kongre'nin her iki meclisi Jefferson'un teklifini onayladı.
 - Both houses of Congress approved Jefferson's proposal.
Onun bir ayağı çukurda.
 - He's got one foot in the grave.
Tom'un bir ayağı çukurda.
 - Tom has one foot in the grave.
Toplam hane halkı geliriniz nedir?
 - What's your total household income?
Binlerce haneye elektrik sağlayacak kadar güneş paneli kuruldu.
 - Enough solar panels have been installed to provide electricity to thousands of households.
Evimin önündeki sokak oldukça dar.
 - The street in front of my house is pretty narrow.
Evimin arkasındaki sokak, dağıtım kamyonları için çok dar.
 - The street behind my house is too narrow for delivery trucks.
O ciddi bir hata yaptı.
 - He made a grave mistake.
O, ciddi şekilde kalabalığa hitap etti.
 - He addressed the crowd gravely.
Fadıl, işaretsiz bir mezara gömüldü.
 - Fadil was buried in an unmarked grave.
Tom'u öldürdükten sonra, Mary onu sığ bir mezara gömdü.
 - After killing Tom, Mary buried him in a shallow grave.
İngiliz Parlamentosu, Avam Kamarası ve Lordlar Kamarasına bölünmüştür.
 - The British Parliament is divided into the House of Commons and the House of Lords.
Benim ev halkımın 5 üyesi vardır.
 - There are 5 members of my household
Ev halkı, aynı yaşam alanını ve parayı paylaşan bir gruptur.
 - A household is a group that shares the same living space and finances.
Dan bir kamyon tarafından çarpıldı ve ağır bir şekilde yaralandı.
 - Dan was struck and gravely injured by a truck.
Uluslararası durum önemli hâle geliyor.
 - The international situation is becoming grave.
Önemli endişelerim var.
 - I have grave concerns.
Bütün hayatım boyunca böyle kasvetli bir mezarlık görmedim.
 - Never in all my life have I seen such a dreary graveyard.
Hayalet yavaş yavaş, ciddi, sessizce yaklaştı.
 - The Phantom slowly, gravely, silently, approached.
Tom Mary'ye evinin bazı resimlerini gösteriyor.
 - Tom showed Mary some pictures of his house.
Benim en sevdiğim gösteri Umutsuz Ev kadınları.
 - My favourite show is Desperate Housewives.
This be the verse you grave for me / “Here he lies where he longs to be” — Stevenson, Requiem.
Lie full low, graved in the hollow ground. —Shakespeare.
O! may they graven in thy heart remain. —Prior.
He hath graven and digged up a pit. —Ps. VII 16 (Book of Prayer).
The thicker the cord or string, the more grave is the note or tone. —Moore (Encyc. of Music).
An illiterate fool sits in a mans seat; and the common people hold him learned, grave, and wise.