Bu araba kolay kullanılır.
 - This car handles well.
Sadece bu kolu çevirin.
 - Just turn this handle.
Tom onunla başa çıkmak zorunda kalacak.
 - Tom will have to handle that.
Ağlayan bebeklerle başa çıkmak zordur.
 - It's hard to handle crying babies.
Tom'la geçinmek kolaydır.
 - Tom is easy to handle.
Bunu çocuk eldivenleri ile ellemek zorunda kaldık.
 - We've got to handle this with kid gloves.
Ofisteki herkes Tom'un sorunu ele alma şeklinden etkilendi.
 - Everyone in the office was impressed with the way Tom handled the problem.
Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.
 - I handled the problem the only way I knew how.
İnsan gücü eksikliği nedeniyle, biz bu görevi halletmek için beklentilerden daha fazla zamana ihtiyacım var.
 - Due to lack of manpower, we need more time than expectations to handle this task.
Bununla tek başına meşgul olmak zorundasın.
 - You'll have to handle this by yourself.
Tek başıma bununla başa çıkabilmemin imkanı yok.
 - There's no way I can handle this by myself.