I will move out of my parents' house.
- Ben ebeveynlerimin evinden taşınacağım.
Liisa decided that Markku had to move out.
- Liisa Markku'nun taşınmak zorunda olduğuna karar verdi.
Tom wants to move into a bigger house.
- Tom daha büyük bir eve taşınmak istiyor.
I think it's time for me to move into a smaller home.
- Sanırım daha küçük bir eve taşınmayı düşünmemin zamanıdır.
Tom's bound to need help to move into his new apartment.
- Tom, yeni dairesine taşınmak için yardım almaya mecbur.
I think it's time for me to move into a smaller home.
- Sanırım daha küçük bir eve taşınmayı düşünmemin zamanıdır.
The house had a stone wall around it.
- Evin etrafında taş bir duvar vardı.
That child threw a stone at the dog.
- O çocuk köpeğe bir taş fırlattı.
The rocks on this beach remind me of those summer days when Laura and I played in the sand until nightfall.
- Bu sahildeki taşlar bana Laura ve benim gece karanlığına kadar kumda oynadığımız o yaz günlerini hatırlatıyor.
Tom threw a rock into the pond.
- Tom gölete bir taş attı.
The prisoner of war bore himself with great dignity.
- Savaş tutuklusu kendini büyük bir onurla taşıdı.
The landscape was cold and sharp as flint.
- Peyzaj çakmak taşı kadar soğuk ve keskin.
Tom analyzed the precious stone at his lab.
- Tom Laboratuarda kıymetli taş analizi yaptı.
Tom stole a precious stone and pawned it.
- Tom değerli bir taş çaldı ve onu rehin bıraktı.
Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there.
- Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.
He wasn't exactly overflowing with enthusiasm.
- O tam olarak coşku nedeniyle taşan biri değildi.
The stadium was overflowing with people.
- Stadyum, insanlarla taşıyordu.
The periodic flooding of the Nile is very important to Egypt.
- Nil'in periyodik taşkınları Mısır için çok önemlidir.
The heavy rains caused the river to flood.
- Şiddetşi yağmurlar nehrin taşmasına neden oldu.
The typhoon caused the river to flood.
- Tayfun nehrin taşmasına neden oldu.
The rivers were flooded by the heavy rain.
- Irmaklar yoğun yağış yüzünden taştı.
The market was flooded with foreign goods.
- Pazar yabancı mallarla dolup taşıyordu.
After the heavy rains, the river overflowed its banks.
- Sağanak yağışlardan sonra, nehir kendi kıyılarının dışına taştı.
The stadium was overflowing with people.
- Stadyum, insanlarla taşıyordu.
Rare gems include aquamarine, amethyst, emerald, quartz and ruby.
- Bazı değerli taşlar akuamarin, ametist, zümrüt, kuvars ve yakuttur.
At last, the gem was in his hands.
- Sonunda, değerli taş onun ellerindeydi.
Tom threw a rock at Mary, but it didn't hit her.
- Tom Mary'ye bir taş attı ama bu onu incitmedi.
Tom threw a rock at the bottle, hit it and broke it.
- Tom şişeye taş attı, onu vurdu ve onu kırdı.