Binlerce asker ve sivil ölüyorlardı.
 - Thousands of soldiers and civilians were dying.
Yanan arabalar, ölen insanlar vardı ve kimse onlara yardımcı olamadı.
 - There were cars burning, people dying, and nobody could help them.
O, ölene kadar en iyi arkadaşım olarak kaldı.
 - She remained my best friend till her dying day.
Sepet dokuma ölen bir sanattır.
 - Basket weaving is a dying art.
Ölmekte olan hastanın ailesi ne olacak?
 - What about the family of the dying patient?
Arkadaşının ölmekte olduğunu duymuştu.
 - He had heard that his friend was dying.
Ben ölmekten korkuyorum.
 - I am afraid of dying.
Çoğu dilde ölüm ve ölmeyi açıklamak için örtülü ifadeler vardır.
 - Most languages have euphemistic expressions to describe death and dying.
Ölüm hiçbir şeydir. Onun yerine yaşayarak başla - sadece daha zor değil fakat aynı zamanda daha uzundur.
 - Dying's nothing. Start instead by living - not only is it harder, but it's longer as well.
Ölümden korkmuyorum ama ölmekten korkuyorum.
 - I do not fear death, but dying.
I had to quickly take my dying hamster to the vet.
 - Ich musste meinen sterbenden Hamster schnell zum Tierarzt fahren.
Mary is dying in the hospital.
 - Mary liegt sterbend im Krankenhaus.