This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
- Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
- Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
He said it merely as a joke.
- O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.
Don't look down on him merely because he is poor.
- Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.
From the standpoint of ecology, Antarctica should be reserved solely for research, not for tourism or for commercial exploration.
- Ekoloji açısından, Antarktika turizm için ya da ticari keşif için değil, sadece araştırma için korunmalıdır.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
This trip is purely for pleasure.
- Bu yolculuk sadece zevk içindir.
Please just leave me alone. I want to think.
- Lütfen sadece beni yalnız bırakın. Düşünmek istiyorum.
They said they only wanted to be left alone.
- Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves.
- Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.
Patients often die simply because they yield to their diseases.
- Hastalar çoğunlukla sadece hastalıklarına boyun eğdikleri için ölürler.
Tom just barely passed the test.
- Tom testi sadece zar zor geçti.
Her book is famous not only in England but also in Japan.
- Onun kitabı sadece İngiltere'de ünlü değil, Japonya'da da ünlü.
Not only you but I also was to blame.
- Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.
You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
- Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
Why did I buy flowers? Why are you asking me such a question? I just bought them because I wanted to.
- Çiçekleri niçin mi satın aldım? Niçin bana böyle bir soru soruyorsun? Onları sadece almak istediğim için aldım.
Gabriel took nothing but the hot soup and a little sherry.
- Gabriel sadece sıcak çorba ve biraz şeri içti.
She likes nothing but the best.
- O sadece en iyileri sever.
What I have learnt is not just the Chinese language, but something about the country itself as well.
- Sadece Çince dilini değil ama aynı zamanda ülkenin kendisi hakkında da bir şeyler öğrendim.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
Penguins live almost exclusively in the Southern Hemisphere.
- Penguenler neredeyse sadece Güney Yarımküre'de yaşarlar.
I read detective stories exclusively.
- Ben sadece dedektif hikayeleri okurum.
The singer is famous not only in Japan but also in Europe.
- Şarkıcı sadece Japonya'da değil, aynı zamanda Avrupa'da da ünlü.
We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
- Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
Strive only for self-interest and nothing else.
- Sadece kendi çıkarlarınız için çaba gösterin ve başka hiçbir şey yapmayın.
I just sell newspapers, nothing else.
- Ben sadece gazete satıyorum, başka bir şey satmıyorum.
How to merely get tea?
- Sadece çay nasıl alınır?
I'm not a real fish, I'm just a mere plushy.
- Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.
The king had only one child, and that was a daughter, so he foresaw that she must be provided with a husband who would be fit to be king after him.
- Kralın sadece bir çocuğu vardı ve o bir kızdı, bu yüzden ona ondan sonra kral olmak için uygun olacak bir koca temin edilmesi gerektiğini öngördü.
From the standpoint of ecology, Antarctica should be reserved solely for research, not for tourism or for commercial exploration.
- Ekoloji açısından, Antarktika turizm için ya da ticari keşif için değil, sadece araştırma için korunmalıdır.
Tom said he was just interested in helping Mary.
- Tom sadece Mary'ye yardım etmekle ilgilendiğini söyledi.
Tom was just in Boston last week.
- Tom geçen hafta sadece Boston'daydı.
A is equivalent to B has the same meaning as A is true if and only if B is true.
- A B ye eşittir Eğer ve sadece B gerçekse A doğrudur. ile aynı anlamı vardır.
AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
- AIDS sadece her birey buna karşı harekete geçmeye karar verirse durdurulabilir.
I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
- Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
In order to know a man, you have only to travel with him a week.
- Bir insanı tanımak için, onunla sadece bir hafta seyahat etmelisin.
Why am I the only one they complain of? They're just making an example out of me and using me as a scapegoat.
- Niçin onların şikâyet ettikleri sadece benim? Onlar sadece beni örnek veriyorlar ve beni bir günah keçisi olarak kullanıyorlar.
The only two languages Tom can speak are French and English.
- Tom'un konuşabileceği iki dil sadece Fransızca ve İngilizcedir.
It's only when I have things I have to do, that I find I want to do things I don't have to do.
- Sadece yapacak bir şeyim olduğunda, zorunda olmadıklarımı yapmaya hevesliyim.
Drink water only when you are thirsty; drinking 8 glasses a day is only a myth.
- Sadece susadığında su iç; bir günde 8 bardak içmek efsanedir.
Plain white paper will do.
- Sadece beyaz kağıt yeterli.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.