Çocukluğunda oldukça cılızdı.
 - He was quite weak in his childhood.
Cılız ve narin bir çocuktu.
 - He was a weak and delicate child.
O, hastalığından sonra hâlâ güçsüzdü.
 - She was still weak after her illness.
O, bir arkadaşına çok yorgun ve güçsüz hissettiğini söyledi.
 - He told a friend that he felt very tired and weak.
O,İngilizcede zayıftır.
 - He is weak in English.
Gıda yetersizliği onu zayıf ve bitkin düşürdü.
 - Lack of food had left him weak and exhausted.
Kahvemi hafif severim.
 - I like my coffee weak.
Kahvemi hafif istiyorum.
 - I'd like my coffee weak.
Açık kahveyi tercih ederim.
 - I prefer weak coffee.
Tom açıkçası hâlâ çok zayıf.
 - Tom is obviously still very weak.
İnsan zaafına müsamaha göstermek zorundasın.
 - You have to allow for human weakness.