Yaşlı adam acı bir şekilde gülmeye başladı.
 - The old man started to laugh sadly.
Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
 - A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.
 - The movie was so sad that everybody cried.
Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
 - We are faced with a very sad situation.
Senin gözde hüzünlü şarkın nedir?
 - What's your favorite sad song?
Bana böyle hüzünlü bakma.
 - Don't give me such a sad look.
Bana böyle hüzünlü bakma.
 - Don't give me such a sad look.
Onun hüzünlü hikayesi kalbime dokundu.
 - His sad story touched my heart.
Chris, Beth'in değerli kol saatini bulamadığını duyduğunda üzüntüsünü gizleyemedi.
 - Chris could not conceal his sadness when he heard that Beth had been unable to find his valuable watch.
Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm.
 - I saw the mark of sadness that had remained on her face.