olaylı

listen to the pronunciation of olaylı
Турецкий язык - Английский Язык
{s} eventful
crowded
episodic
eventful, marked by unpleasant events
stirring
olay
event

It is easy to be wise after the event. - Olaydan sonra akıllı olmak kolaydır.

The event affected his future. - Olay onun geleceğini etkiledi.

olay
incident

The 1990's saw various incidents. - 1990'lar çeşitli olayları gördü.

He described the incident in detail. - O, olayı ayrıntılı olarak açıkladı.

olaylı bir şekilde
evently
olaylı oyun
tank drama
olay
case

I'm going to investigate this case. - Bu olayı araştıracağım.

He was involved in a murder case. - O, bir cinayet olayına karıştı.

olay
(Nükleer Bilimler) phenomena

Mathematics is the foundation of all exact knowledge of natural phenomena. - Matematik doğal olaylar hakkındaki bütün bilginin temelidir.

Tom believes in paranormal phenomena. - Tom normal ötesi olaylara inanıyor.

olay
{i} episode

It was an embarrassing episode. - Utanç verici bir olaydı.

olay
circumstance

Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place. - Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.

olay
fact

That is an actual fact. - Bu gerçek bir olaydır.

Would you like to know the truth about this fact? - Bu olay hakkındaki gerçeği bilmek istiyor musun?

olay
happening

This is an actual happening. - Bu gerçek bir olaydır.

Tom doesn't need to worry about that happening. - Tom'un o olay hakkında endişelenmesine gerek yok.

olay
experience

Tom had a similar experience. - Tom benzer bir olay yaşadı.

This is Mary's first experience of a death in the family. - Bu, Mary'nin ailedeki ilk ölüm olayıdır.

olay
chose
olay
event, occurrence
olay
apparition
olay
thing

Try to see things as they really are. - Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.

If Tom would learn to be a little more positive about things, people would probably like him a bit more. - Tom olaylar hakkında biraz daha olumlu olmayı öğrense, büyük olasılıkla insanlar ondan biraz daha hoşlanır.

olay
occurring
olay
accident

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

The police took some pictures of the scene of the accident. - Polisler olay yerinin birkaç fotografını çekti.

olay
bang
olay
business
olay
occasion

What's the big occasion today? - Bugünkü büyük olay nedir?

olay
occurrence

That is the common occurrence in Japan. - O, Japonya'da yaygın olaydır.

Needless to say, theft was a rare occurrence. - Söylemeye gerek yok, hırsızlık nadir bir olaydı.

olay
phenomenon

In Sweden it is more common for a child to have three first names than one, but here, at home, this is a more unusual phenomenon. - İsveç'te bir yerine üç isme sahip olmak bir çocuk için daha yaygındır, fakat burada, evde, daha sıra dışı bir doğal olaydır.

A rainbow is a natural phenomenon. - Bir gök kuşağı doğal bir olaydır.

olay
news event
olay
episodes
olay
the event
olay
unusual event, incident
olay
instance
olay
event, incident, case, fact, happening, occurrence; phenomenon
olay
scene

There was no evidence against him found at the scene. - Olay yerinde bulunduğuna dair ona karşı herhangi bir kanıt yoktu.

A crowd gathered at the scene. - Bir kalabalık olay yerinde toplandı.

olay
affair

He expressed regret over the affair. - Olaydan duyduğu üzüntüyü ifade etti.

They are going to investigate the affair. - Onlar olayı araştıracak.

olay
contingent
Английский Язык - Английский Язык

Определение olaylı в Английский Язык Английский Язык словарь

olay
Palm leaves, prepared for being written upon with a style pointed with steel
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение olaylı в Турецкий язык Турецкий язык словарь

OLAYLI
Olayı olan, olay çıkmış olan, hadiseli
Olay
fenomen
olay
Önemli tarihî olgu
olay
Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vak'a
olay
Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vaka: "O olaydan sonra bir daha yalnız kalmamıştık onunla."- N. Cumalı. Önemli tarihsel olgu
olay
(Osmanlı Dönemi) hâdise