konuşmalar

listen to the pronunciation of konuşmalar
Турецкий язык - Английский Язык

Определение konuşmalar в Турецкий язык Английский Язык словарь

konuşma
talking

Tom doesn't feel like talking to Mary tonight. - Tom'un bu gece Mary ile konuşmayı canı istemiyor.

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

konuşma
conversation

Their conversation went on. - Onların konuşmaları devam etti.

I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time. - Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.

konuşma
{i} speech

The speech lasted thirty minutes. - Konuşma otuz dakika sürdü.

His speech contained many fine phrases. - Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.

konuşma
talk

Talking in the library is not allowed. - Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.

Don't talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

konuşma
speaking

Speaking English isn't easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

I'll stop speaking to you in French. - Seninle Fransızca konuşmaktan vazgeçeceğim.

konuşma
{i} chat

We need to have a chat in private. - Özel olarak konuşmamız gerek.

You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat. - Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.

konuşma
word

I want to have a word with you. - Seninle konuşmak istiyorum.

I would like to have a word with you. - Seninle konuşmak istiyorum.

konuşma
talk, lecture, public speech
konuşma
{i} discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuşma
{s} spoken

These structures would rarely, if ever, occur in spoken English. - Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.

She has not spoken to me yet. - O, benimle henüz konuşmadı.

konuşma
colloquium
konuşma
colloquy
konuşma
address

He addressed himself to the reporters. - Gazetecilerle kendisi konuşma yaptı.

The President made an address to the nation. - Başkan ulusa sesleniş konuşması yaptı.

konuş
speak

Can you speak English? - İngilizce konuşabiliyor musun?

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

konuş
{f} spoke

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

Which language is spoken in the United States of America? - Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?

konuş
{f} commune
konuşma
commune
konuş
(Tıp) conus
konuşma
call

I need to make a telephone call. - Benim bir telefon konuşması yapmam gerekiyor.

Tom makes about fifty phone calls a day. - Tom bir günde yaklaşık elli telefon konuşması yapar.

konuşma
concourse
konuş
talk to

I want to talk to your uncle. - Amcanla konuşmak istiyorum.

Mary was lonely because the other students didn't talk to her. - Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.

konuş
{f} talk

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

Don't talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

Can we speak outside for a moment? - Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?

You must speak out against injustice. - Haksızlığa karşı yüksek sesle konuşmalısın.

konuş
{f} spoken

Which language is spoken in the U.S.A.? - ABD'de hangi diller konuşuluyor?

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

konuş
spoke to
konuş
speak to

May I speak to Pedro? - Pedro ile konuşabilir miyim?

She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood. - O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

Brent is an American, but he speaks Japanese as if it were his mother tongue. - Brent bir Amerikalı, ama o sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.

Do not fear the heavens and the earth, but be afraid of hearing a person from Wenzhou speak in their local tongue. - Göklerden ve yerden korkmayın fakat Wenzhou'lu bir kişinin kendi dilini konuştuğunu duymaktan korkun.

konuş
{f} talked

They talked during the movie. - Film sırasında konuştular.

We always talked about a lot of things after school. - Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.

konuş
{f} talking

Who were you talking with? - Kiminle konuşuyordun?

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

Don't be afraid to make mistakes when speaking English. - İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.

I'm not very good at speaking Arabic. - Çok iyi Arapça konuşamıyorum.

konuşma
interlocution
konuşma
{i} causerie
konuşma
spiel
konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuşma
colloquialisms
konuş
placing, arrangement
konuş
(Askeriye) disposition, deployment
konuş
geol. location
konuş
intercede
konuş
converse

Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion. - Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.

I need someone with whom I can converse. - Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.

konuşma
delivery
konuşma
allocution
konuşma
speaking; talk; lecture; speech; conversation
konuşma
conversation; discussion
konuşma
utterance
konuşma
harangue
konuşma
oration
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение konuşmalar в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Konuşma
laf
Konuşma
(Hukuk) MÜKALEME
Konuşma
mübahase
Konuşma
tezekkür
konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi
konuşma
Görüşme, danışma, müzakere
konuşma
Konuşmak işi
konuşma
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan konuşma, konferans
konuşma
Konuşmak işi: "Gecenin sessizliğini bozan bu gürültülü konuşmaların uğultusu yukarı katlara genişleyerek, sağırlaşarak çıkmaya başladı."- M. Ş. Esendal
konuşma
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan söyleşi, konferans: "Bu konuşmaya nihayet verirken okumak terbiyesinden bahsetmek lazımdır."- Y. K. Beyatlı