A very brief warning or explanation is enough for an intelligent person.
- Çok kısa bir uyarı veya açıklama akıllı bir kişi için yeterlidir.
Tell me, briefly, what happened.
- Bana kısaca ne olduğunu anlat.
This story is short enough to read in one lesson.
- Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.
I like the short hairstyle.
- Kısa saç stilini severim.
He gave me a curt answer.
- O bana kısa bir yanıt verdi.
We ran out of time and had to cut short the interview.
- Zamanımız bitti ve röportajı kısa kesmek zorunda kaldım.
I need a concise explanation.
- Kısa ve öz bir açıklamaya ihtiyacım var.
His address is a concise speech.
- Onun konuşması kısa bir konuşma.
I'll be brief and concise.
- Kısa ve özlü olacağım.
I'll try to be as brief as possible.
- Mümkün olduğu kadar kısa ve öz olmaya çalışacağım.
I am looking for a white mini skirt!
- Kısa beyaz bir etek arıyorum!
Mini-skirts are back in fashion again.
- Kısa etekler yeniden moda oldu.
Yesterday, I bought ten new pairs of ankle socks.
- Dün, on çift yeni kısa çorap satın aldım.
Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books.
- Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler.
The short circuit blew a fuse.
- Kısa devre bir sigortayı patlattı.
I spilled jam on the electric outlet and there was a short circuit.
- Elektrik prizine reçel döktüm ve bir kısa devre vardı.
The short circuit blew a fuse.
- Kısa devre bir sigortayı patlattı.
I spilled jam on the electric outlet and there was a short circuit.
- Elektrik prizine reçel döktüm ve bir kısa devre vardı.
The heart of the tragedy, as of a short story, is a conflict.
- Trajedinin kalbi, bir kısa hikaye olarak, bir çatışmadır.
Paul was reading a short story last night.
- Paul dün gece bir kısa hikaye okuyordu.
The men are wearing short sleeves.
- Adamlar kısa kollu giyiyorlar.
The men are wearing short sleeve shirts.
- Adamlar kısa kollu gömlekler giyiyorlar.
Tom had to go to Boston on short notice.
- Tom çok kısa sürede Boston'a gitmek zorunda kaldı.
Tom wasn't able to find a babysitter on such short notice.
- Tom öylesine kısa sürede bir çocuk bakıcısı bulamadı.
I believe she'll arrive in a short time.
- Ben onun kısa sürede ulaşacağına inanıyorum.
Tom and Mary were married for a very short time.
- Tom ve Mary çok kısa süredir evliydi.
Tom is coming over in a little while.
- Tom kısa sürede ziyaret edecek.
I got stronger overnight.
- Kısa sürede daha güçlü oldum.