Laura Ingalls grew up on the prairie.
 - Laura Ingalls kırda büyüdü.
I feel like dancing in the fields.
 - Canım kırlarda dans etmek istiyor.
The field is full of wild flowers.
 - Tarla kır çiçekleriyle dolu.
The countryside has many trees.
 - Kırsalda birçok ağaç vardır.
The countryside is beautiful in the spring.
 - Kırsal İlkbaharda güzeldir.
Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
 - Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
The horse broke its neck when it fell.
 - Düşen at boynunu kırdı.
I knew I'd broken my wrist the moment I fell.
 - Düştüğüm anda bileğimi kırdığımı biliyordum.
Tom fell and broke his arm.
 - Tom düştü ve kolunu kırdı.
I saw the girls pick the wild flowers.
 - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
 - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.
Tom and Mary took a long walk through the countryside.
 - Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.
We spent a quiet day in the country.
 - Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
 - Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
I saw the girls pick the wild flowers.
 - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
 - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
Why do you think Tom prefers living in the country?
 - Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
 - Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
 - Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
This window has been broken for a month.
 - Bu pencere bir aydır kırıktır.
That boy often breaks our windows with a ball.
 - Şu çocuk sık sık bir top ile pencerelerimizi kırıyor.
The last straw breaks the camel's back.
 - Devenin belini kıran son saman çöpü.
The boy admitted breaking the window.
 - Çocuk pencereyi kırdığını kabul etti.
I had no difficulty breaking the lock.
 - Kilidi kırmakta zorlanmadım.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
 - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
 - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Young plants should be protected in frosty weather.
 - Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.
Gray goes well with red.
 - Gri, kırmızı ile iyi gider.
Tom was wearing a gray suit and a red tie.
 - Tom gri bir takım elbise giyiyordu ve kırmızı bir kravat takıyordu.
The bamboo bent but did not break.
 - Bambu eğildi ama kırılmadı.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
 - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.