I guess our job is not to let that happen.
- Sanırım bizim işimiz onun olmasına izin vermemek.
We'll always have to be careful not to let this happen again.
- Bunun tekrar olmasına izin vermemek için her zaman dikkatli olmalıyız.
Allow me to introduce Mayuko to you.
- Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
You can drink water, but you can also let it walk.
- Su içebilirsin fakat aynı zamanda da onun yürümesine izin verebilirsin.
Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
- Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
It was not permitted that the inhabitants trespass in the area.
- Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.
The teacher permitted the boy to go home.
- Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.
I will come, weather permitting.
- Hava izin verirse, gelirim.
You are not allowed to violate the rules.
- Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
If I'd known that it would come to this, I would have never consented.
- İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.
His mother will not consent to his going there alone.
- Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.
They were not permitted to cross into Canada.
- Onların Kanada'ya geçmeleri için izin verilmedi.
It was not permitted that the inhabitants trespass in the area.
- Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.