My wishes for your father's rapid recovery.
- Babanızın çabuk iyileşmesi için isteklerim.
There is no hope of his recovery.
- Onun hiçbir iyileşme umudu yok.
This herbal ointment relieves pain and promotes healing.
- Bu bitkisel merhem ağrıyı hafifletir ve iyileşmesini destekler.
The healing can now begin.
- Artık iyileşme başlayabilir.
This food is perfect for a convalescent.
- Bu yiyecek iyileşme için idealdir.
We have a lot of room for improvement.
- İyileşme için çok fazla alanımız var.
Little by little, you will notice improvement in your writings.
- Yavaş yavaş, kendi yazılarındaki iyileşmeyi fark edeceksin.
Things keep getting better.
- İşler iyileşmeye devam ediyor.
I still miss my ex-wife, but my aim is getting better.
- Eski karımı hâlâ özlüyorum ama benim amacım iyileşmek.
I want my mother to get well soon.
- Ben annemin kısa sürede iyileşmesini istiyorum.
Tom wanted Mary to get well.
- Tom Mary'den iyileşmesini istedi.
Tom's broken arm took several weeks to heal.
- Tom'un kırık kolunun iyileşmesi birkaç hafta sürdü.
The wound is not yet healed.
- Yara henüz iyileşmedi.
I want to get better at chess.
- Satrançta iyileşmek istiyorum.
I want to get better at guitar.
- Ben gitarda iyileşmek istiyorum.
Tom got a decent grade on the test he took last week.
- Tom geçen hafta girdiği sınavda iyi bir not aldı.
Tom can't seem to find a decent job.
- Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.
Will it take long to recover?
- İyileşmek uzun zaman alacak mı?
Most of Tom's friends know that he's a recovering alcoholic.
- Tom'un arkadaşlarının çoğu onun iyileşmekte olan bir alkolik olduğunu biliyor.
Copper conducts electricity well.
- Bakır elektriği iyi iletir.
My mom doesn't speak English very well.
- Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
He is no good as a doctor.
- Doktor olarak iyi değil.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
We've got to get better.
- Biz iyileşmek zorundayız.
I want to get better at guitar.
- Ben gitarda iyileşmek istiyorum.
Guinness is the finest of beers.
- Guinness biraların en iyisidir.
Fine, thank you. And you?
- İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
I am grateful to you for your kindness.
- İyiliğiniz için size minnettarım.
I am deeply grateful to you for your kindness.
- İyiliğin için sana derinden minnettarım.
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Mr. Ford is all right now.
- Bay Ford şimdi iyidir.
Don't worry, mom. I'll be alright!
- Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!
Tom, are you feeling alright?
- Tom, kendini iyi hissediyor musun?
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
- Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
Great care has been taken to use only the finest ingredients.
- Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.
The growth of online shopping and booking has greatly improved life for the consumers.
- Online alışveriş ve rezervasyonun büyümesi tüketiciler için hayatı oldukça iyileştirdi.
If you want to get well, you need to keep taking this medicine.
- Eğer iyileşmek istiyorsan bu ilacı almayı sürdürmelisin.
You can't rely on medicine alone if you want to get well.
- İyileşmek istiyorsan yalnız tıpa güvenemezsin.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
A laptop is better than a desktop.
- Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
This translation is not quite up to snuff.
- Bu çeviri oldukça iyi değil.
When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good.
- Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.
I always thought Tom was so cool.
- Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.
A good doctor is sympathetic to his patients.
- İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
Lincoln was not well-known.
- Lincoln iyi tanınmıyordu.
In my opinion, a well-designed website shouldn't require horizontal scrolling.
- Bence, iyi tasarlanmış bir web sitesi yatay kaydırma gerektirmemeli.
Even if it was somebody else who made her happy, as long as she is happy, that's fine.
- Onu mutlu eden başka biri olsa da, o mutlu olduğu sürece, bu iyi.
I decided to be happy because it's good for my health.
- Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.
Tom said that he thought the economy was likely to get better.
- Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.
You know as well as I do that that isn't likely to happen.
- Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.
It takes time to heal from a divorce.
- Bir boşanmadan iyileşmek zaman alır.
I want to get better at chess.
- Satrançta iyileşmek istiyorum.
I still miss my ex-wife, but my aim is getting better.
- Eski karımı hâlâ özlüyorum ama benim amacım iyileşmek.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Cheer up! Everything will soon be all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Tom is a fairly decent golfer.
- Tom oldukça iyi bir golfçüdür.
Tom speaks French fairly well, doesn't he?
- Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?
It is lucky that the weather should be so nice.
- Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.
Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
- Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
That's a pretty good idea.
- O oldukça iyi bir fikir.
Tom knows Mary pretty well.
- Tom Mary'yi oldukça iyi biliyor.
She is now well enough to work.
- O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.
Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license.
- Tom sürücü belgesini almak için sürücü testinde yeterince iyi yapamadı.
It sounds pretty good.
- O, oldukça iyi görünüyor.
That sounds good to me.
- O bana iyi görünüyor.
I hope everything is okay.
- Umarım her şey iyidir.
Are you okay? You look really sad.
- İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.
This climate doesn't agree with me.
- Bu iklim bana iyi gelmiyor.
We all agreed it was a good idea.
- Hepimiz bunun iyi bir fikir olduğunu kabul ettik.
He is a good boy, and what is better, very handsome.
- O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.
A handsome man is a good reason to go to hell.
- Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.
As a whole, the plan seems to be good.
- Bir bütün olarak, plan iyi gibi görünüyor.
Karam is the best student in the whole school.
- Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.