Tom'un sağ gözünün altında belirgin bir yara izi vardı.
- Tom has a distinctive scar under his right eye.
Onlar arasında belirgin bir fark var.
- There's a distinct difference between them.
Onun farklı bir İngilizce aksanı var.
- She has a distinct English accent.
O iki fikir oldukça farklıdır.
- Those two ideas are quite distinct.
Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.
- Height is a distinct advantage in basketball.
İyi ve kötü arasında ayrım yapabilirim.
- I can make a distinction between good and bad.
O yapacak önemli bir ayrım.
- That's an important distinction to make.
The artist has an individualistic style of painting.
- Der Künstler hat einen individuellen Malstil.
The old doctor gave individual attention to each patient.
- Der alte Arzt ging auf jeden Patienten individuell ein.