in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly

listen to the pronunciation of in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly
Английский Язык - Турецкий язык

Определение in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly в Английский Язык Турецкий язык словарь

thing
{i} şey

Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme. - Don't say bad things about others.

Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var. - I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.

thing
{i} eşya

Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum. - I found a box of Tom's things in the closet.

Bunlar senin eşyaların mı? - Are these your things?

thing
{i} 1. şey, nesne: What's that thing? O ne? How do you start the thing? Bunu nasıl çalıştırıyorsun? Get that thing out of here this minute! Onu
thing
şey, nesne: What's that thing? O ne? How do you start the thing? Bunu nasıl çalıştırıyorsun? Get that thing out of here this minute! Onu
thing
matah
thing
kişi

Bir kişinin hayatı geçici bir şeydir. - The life of a person is a transient thing.

Bütün bu şeyi planlayan kişi sen miydin? - Were you the one who planned this whole thing?

thing
gerekli şey
thing
olay

Tom olaylar hakkında biraz daha olumlu olmayı öğrense, büyük olasılıkla insanlar ondan biraz daha hoşlanır. - If Tom would learn to be a little more positive about things, people would probably like him a bit more.

Biz olaylara kızmamalıyız: onlar hiç umursamıyor. - We must not get angry at things: they don't care at all.

thing
yaratık
thing
canlı

Canlılar hücrelerden oluşur. - Living things are made from cells.

Yeryüzündeki tüm canlılar karbon içerirler. - All living things on Earth contain carbon.

thing
nesne

Tom'un yolculuğu sırasında yanına alacağı şeylerin listesinde ilk nesne cep telefonu şarjıydı. - The first item on Tom's list of things to take with him on his trip is his mobile phone recharger.

Ben nesneleri sınıflandırmada iyi değilim. - I'm not good at classifying things.

thing
ihtiyaç

İnsanlar ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alırlar. - People buy things they don't need.

Tom ihtiyaç duymadığı birkaç şey satın aldı. - Tom bought a few things he didn't need.

thing
{i} konu

Konuları sallantıda bırakmayı sevmiyorum. - I don't like to leave things up in the air.

Profesör Brown konuları çok iyi açıklıyor. - Professor Brown explains things very well.

thing
{i} kimse

Bu tür şeylerin neden olduğunu kimse bilmiyor. - Nobody knows why this kind of thing happens.

Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı. - Nobody could explain how the thing was made.

Английский Язык - Английский Язык
thing
in scandinavian countries, a legislative or judicial assembly

    Расстановка переносов

    in Scan·di·na·vi·an countries, a leg·is·la·tive or ju·di·cial As·sem·bly

    Произношение

Избранное