Taking moderate exercise will keep you healthy.
- Ilımlı egzersiz yapmak sizi sağlıklı tutacaktır.
Taking moderate exercise will do you good.
- Ölçülü egzersiz yapmak size iyi gelecektir.
I have to massage my knees.
- Dizlerime masaj yapmak zorundayım.
Full body scanners perform a virtual strip search.
- Tam vücut tarayıcıları sanal şerit arama yapmaktadır.
Tom had to perform 100 hours of community service.
- Tom 100 saat toplum hizmeti yapmak zorundaydı.
To err is to be human.
- Hata yapmak insan olmaktır.
To err is human, but to persist in error is diabolical.
- Hata yapmak insana mahsustur ama hatada ısrar etmek şeytanidir.
To make mistakes is not always wrong.
- Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
My father practices medicine.
- Babam doktorluk uygulaması yapmaktadır.
Tom showed up late to practice yesterday.
- Tom dün pratik yapmak için geç geldi.
I want to practise my English.
- İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
The astronaut had to conduct many experiments in the space shuttle.
- Astronot uzay mekiğinde birçok deneyler yapmak zorunda kaldı.
I want to invest a little money every month.
- Ben her ay biraz para yatırım yapmak istiyorum.
She wants to invest in our company's infrastructure.
- O bizim şirketimizin altyapısına yatırım yapmak istiyor.
Tom doesn't have to pretend with me.
- Tom benimle numara yapmak zorunda değil.
Tom isn't good at pretending.
- Tom numara yapmakta iyi değil.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
But that's not the whole picture. Tatoeba is not just an open, collaborative, multilingual dictionary of sentences. It's part of an ecosystem that we want to build.
- Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.
She talked her husband into having a holiday in France.
- O, Fransa'da bir tatil yapmak için kocasını ikna etti.
I'm just about to check in.
- Tam giriş yapmak üzereyim.
I'd like to check in, please.
- Giriş yapmak istiyorum, lütfen.
Layla didn't like to show off.
- Leyla gösteriş yapmaktan hoşlanmadı.
Tonight, I'll have to do an interview.
- Bu gece bir röportaj yapmak zorunda kalacağım.
I'd like to interview them.
- Onlarla röportaj yapmak isterim.
If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.
- Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.
I want to take a nice long vacation.
- Güzel uzun bir tatil yapmak istiyorum.
I want to take a vacation on a tropical island.
- Tropik bir adada tatil yapmak istiyorum.
Whose turn is it to deal?
- İş yapmak için kimin sırası?
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Tom had to do some work.
- Tom biraz iş yapmak zorundaydı.
If you want to do good work, you should use the proper tools.
- İyi bir iş yapmak istiyorsanız, uygun araçları kullanmalısınız.
I suppose I'll just have to improvise.
- Sanırım sadece doğaçlama yapmak zorunda olacağım.
Tom was forced to improvise.
- Tom doğaçlama yapmak zorunda kaldı.
She likes dancing in a disco better than skiing.
- Bir diskoda dans etmeyi kayak yapmaktan daha fazla sever.
My parents enjoy skiing every winter.
- Ebeveynlerim her kış kayak yapmaktan hoşlanır.
We had to do without a TV set.
- Televizyon seti olmadan yapmak zorundaydık.
He'll have to do without a gun.
- O, bir silah olmadan yapmak zorunda kalacak.
I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
- Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
I have to make the best of that small room.
- Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
Nobody wants to invest in my country.
- Kimse benim ülkemde yatırım yapmak istemez.
Nobody wanted to invest in my country.
- Hiç kimse ülkemde yatırım yapmak istemedi.
What time do we have to check out?
- Saat kaçta çıkış yapmak zorundayız?
I'd like to check out. Could you call the bellboy?
- Ben çıkış yapmak istiyorum. Belboyu çağırır mısın?
Maintaining that tie is important.
- O kravata bakım yapmak önemlidir.
I wanted to surprise her.
- Ona sürpriz yapmak istedim.
I want to surprise him.
- Ona sürpriz yapmak istiyorum.
Shooting from a low angle makes your legs appear longer.
- Düşük açıdan çekim yapmak bacaklarınızı daha uzun gösterir.
I want to take a bath.
- Ben bir banyo yapmak istiyorum.
I like to take a hot bath every night before bed.
- Her gece yatmadan önce sıcak bir banyo yapmaktan hoşlanırım.