i̇yileşmek

listen to the pronunciation of i̇yileşmek
Турецкий язык - Английский Язык
get better

We have to get better. - Biz iyileşmek zorundayız.

We've got to get better. - Biz iyileşmek zorundayız.

To recover from an illness
To improve
recuperate, recover, regain one's health; improve
iyileşmek
get better

I want to get better at tennis. - Teniste iyileşmek istiyorum.

I want to get better at guitar. - Ben gitarda iyileşmek istiyorum.

iyileşmek
recover

Most of Tom's friends know that he's a recovering alcoholic. - Tom'un arkadaşlarının çoğu onun iyileşmekte olan bir alkolik olduğunu biliyor.

Will it take long to recover? - İyileşmek uzun zaman alacak mı?

iyileşme
(Hukuk) recovery

There is little hope of her recovery. - Onun çok az iyileşme umudu vardır.

My wishes for your father's rapid recovery. - Babanızın çabuk iyileşmesi için isteklerim.

iyi
decent

Tom couldn't find a decent job in Boston, so he moved to Chicago. - Tom Boston'da iyi bir iş bulamadı, bu yüzden Şikago'ya taşındı.

You had better go there in decent clothes. - Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.

iyi
well

John can't speak French well. - John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.

That tie suits you very well. - Bu kravat sana çok iyi uyuyor.

iyi
{s} good

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

He is no good as a doctor. - Doktor olarak iyi değil.

iyi
fine

I think it will be fine. - Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.

Fine, thank you. And you? - İyiyim, teşekkürler. Ya siz?

iyileşmek
come to
iyileşmek
improve
iyileşmek
pick up
iyileşmek
convalesce
iyileşmek
get well

If you want to get well, you need to keep taking this medicine. - Eğer iyileşmek istiyorsan bu ilacı almayı sürdürmelisin.

You can't rely on medicine alone if you want to get well. - İyileşmek istiyorsan yalnız tıpa güvenemezsin.

iyileşmek
to get better; to improve, to better; to recover, to convalesce, to recuperate, to heal, to mend, to rally
iyileşmek
do better
iyileşmek
amend
iyileşmek
come through
iyileşmek
mend
iyileşmek
heal up
iyileşmek
heal

It takes time to heal from a divorce. - Bir boşanmadan iyileşmek zaman alır.

iyileşmek
meliorate
iyileşmek
rally
iyileşmek
heal over
iyileşmek
cicatrize
iyileşmek
pull round
iyileşmek
come along
iyileşmek
pull through
iyileşmek
ameliorate
iyileşmek
perk oneself up
iyileşmek
to recover (from illness)
iyileşmek
perk oneself
iyileşmek
to get better, improve
iyi
{s} kind

I'll never forget your kindness as long as I live. - İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.

I am deeply grateful to you for your kindness. - İyiliğin için sana derinden minnettarım.

iyi
{s} just

The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath. - Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.

Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits! - Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!

iyi
all right

Mr. Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
{s} alright

Tom, are you feeling alright? - Tom, kendini iyi hissediyor musun?

I'm alright if you're alright. - Sen iyiysen ben iyiyim.

iyi
comfortable

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

iyi
OK
iyileşme
recruitment
iyi
decently
iyi
great

Good health is a great blessing. - İyi sağlık büyük bir nimettir.

Great care has been taken to use only the finest ingredients. - Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.

iyi
{i} B
iyileşme
cure
iyileşmek
rise
hasta iyileşmek
be on the mend
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

I always thought Tom was so cool. - Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.

When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good. - Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

Hoover was well-known to Americans. - Hoover, Amerikalılar için iyi tanınmış biriydi.

In my opinion, a well-designed website shouldn't require horizontal scrolling. - Bence, iyi tasarlanmış bir web sitesi yatay kaydırma gerektirmemeli.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

Happy birthday, Muiriel! - İyi ki doğdun, Muiriel!

iyi
likely

If you eat well, you're likely to live longer. - İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.

It is likely to be fine. - O, muhtemelen iyi olacak.

iyileşme
(Politika, Siyaset) advance
iyileşme
get well

I want you to get well. - İyileşmeni istiyorum.

Tom prayed for Mary to get well. - Tom Mary'nin iyileşmesi için dua etti.

iyileşme
heal

Her broken leg has not healed yet. - Onun kırık bacağı henüz iyileşmedi.

The wound has not healed yet. - Yara henüz iyileşmedi.

iyileşmek
look
iyileşmek
{f} recuperate
iyileşmek
get over an illness
iyileşmek
ground
iyileşmek
better

I still miss my ex-wife, but my aim is getting better. - Eski karımı hâlâ özlüyorum ama benim amacım iyileşmek.

I want to get better at chess. - Satrançta iyileşmek istiyorum.

iyileşmek
reform
iyi
in good health, well. İ
iyi
right

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

He speaks English fairly well. - O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.

Tom did fairly well on the test he took yesterday. - Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.

iyi
o.k
iyi
nice

It is lucky that the weather should be so nice. - Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.

She's a really nice girl. - O gerçekten iyi bir kız.

iyi
pretty

Tom is pretty sure everything will go well. - Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.

Tom can speak French pretty well. - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabilir.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyileşme
betterment
iyileşme
recuperation
iyileşme
upturn
iyileşme
melioration
iyileşmek
bounce back
iyileşmek
get over
iyileşmek
get on
iyileşmek
thrive
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyileşme
healing

This herbal ointment relieves pain and promotes healing. - Bu bitkisel merhem ağrıyı hafifletir ve iyileşmesini destekler.

The healing can now begin. - Artık iyileşme başlayabilir.

iyileşme
getting better

I still miss my ex-wife, but my aim is getting better. - Eski karımı hâlâ özlüyorum ama benim amacım iyileşmek.

Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement. - Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.

iyileşme
convalescence
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

John isn't well enough to go to school today. - John, bugün okula gitmek için yeteri kadar iyi değildir.

She is now well enough to work. - O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

That sounds good to me. - O bana iyi görünüyor.

It sounds pretty good. - O, oldukça iyi görünüyor.

iyi
okay

Tom did okay on the test. - Tom sınavda iyi yaptı.

I hope everything is okay. - Umarım her şey iyidir.

iyi
OK, OK
iyi
agree

We all agreed it was a good idea. - Hepimiz bunun iyi bir fikir olduğunu kabul ettik.

Oysters don't agree with me. - İstiridye bana iyi gelmiyor.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is a good boy, and what is better, very handsome. - O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.

He is handsome. In addition, he is good at sport. - O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.

iyi
bonzer
iyi
whole

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

As a whole his works are neither good nor bad. - Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
iyileşme
upswing
iyileşme
amelioration
iyileşme
progress, recovery
iyileşme
(yara) cicatrization
iyileşme
improvement, getting better
iyileşme
convalescent

This food is perfect for a convalescent. - Bu yiyecek iyileşme için idealdir.

iyileşme
improvement

I'm doubly disappointed on the lack of improvement from my team. - Takımımdan iyileşme eksikliği konusunda iki kat fazla hayal kırıklığına uğradım.

He stopped smoking for the improvement of his health. - Sağlığının iyileşmesi için sigara içmeyi bıraktı.

iyileşme
recovery, getting well
iyileşme
progress
iyileşmek
{f} recruit
iyileşmek
return to health
iyileşmek
be recovered from
terleyerek iyileşmek
sweat out
yara iyileşmek
(wound) to heal
Турецкий язык - Турецкий язык
kapanmak
iyileşmek
İyi duruma gelmek
iyileşmek
Hastalıktan kurtulmak, sağlığı yerine gelmek, salah bulmak: "İyileşmek için en küçük bir gayret göstermiyorsun."- N. Cumalı
iyileşmek
Hastalıktan kurtulmak, sağlığı yerine gelmek, salâh bulmak
iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
iyileşme
İyileşmek işi
İyi
(Hukuk) BONUS