His speech contained many fine phrases.
- Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
The dictionary contains about half a million words.
- Sözlük, yaklaşık yarım milyon kelime içeriyor.
I took a speed-reading course and read War and Peace in twenty minutes. It involves Russia.
- Ben hızlı okuma kursu aldım ve yirmi dakika içinde Savaş ve Barışı okudum. Bu Rusya'yı içeriyor.
Investing in stocks involves risk.
- Hisse senetlerine yatırım yapmak risk içerir.
Tom's duties include raking the leaves.
- Tom'un görevleri yaprakları tırmıkla toplamayı içermektedir.
This financial audit also includes an evaluation of the company's assets.
- Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.
The list included Tom.
- Liste Tom'u içeriyordu.
The exam included mathematics, physics and chemistry.
- Sınav matematik, fizik ve kimyayı içeriyordu.
The Kalmar Union, comprising Sweden, Denmark and Norway, broke apart in 1523.
- İsveç, Danimarka ve Norveç'i içeren Kalmar Birliği, 1523'te ayrıldı.
She has aspirations to become an interior decorator.
- Onun iç dekaratör olma özlemleri var.
He made over the interior of his house.
- O, evinin içini yeniletti.
I prefer to buy domestic rather than foreign products.
- Yabancı ürünler yerine yerli ürünler almayı için tercih ederim.
Would domestic peace be plunged into jeopardy?
- İç barış tehlikeye girer mi?
I had my wallet stolen from my inner pocket.
- İç cebimden cüzdanımı çaldırdım.
There's a button on the inner side of the door.
- Kapının iç tarafında bir buton var.
We dissected a frog to examine its internal organs.
- Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
The ministry administers the internal affairs.
- Bakanlık iç işlerini yönetir.
Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish.
- Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.
I opened the box and looked inside.
- Kutuyu açtım ve içine baktım.
The doctor used X-rays to examine my stomach.
- Doktor midemi incelemek için X-ışınları kullandı.
They took Tom to the hospital to have his stomach pumped because he ate something poisonous.
- Zehirli bir şey yediği için, onlar Tom'u midesini pompalatmak için hastaneye götürdüler.
Keep the kids indoors.
- Çocukları içeride tutun.
Tom sometimes wears sunglasses indoors.
- Tom bazen içerde güneş gözlüğü takar.
If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets.
- Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.
He drank a great swig from the bottle.
- O, şişeden büyük bir yudum içti.
She will be back within a week.
- O bir hafta içinde geri dönecek.
Truman arrived at the White House within minutes.
- Truman, Beyaz Saray'a dakikalar içinde ulaştı.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
Europeans love to drink wine.
- Avrupalılar şarap içmeyi sever.
I'll buy you a drink.
- Sana bir içecek ısmarlayacağım.
We have to stop him from drinking any more.
- Artık onu, içmekten alıkoymalıyız.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him.
- Hastanedeki hoş olmayan deneyimlerini telafi etmek için Tom içmesi gerekenden biraz daha fazla içti.
After taking a bath, I drank some soft drink.
- Duş aldıktan sonra biraz meşrubat içtim.
We have become an intolerant, inward-looking society.
- Biz hoşgörüsüz, içe dönük bir toplum olduk.
The Japanese are often criticized for being inward looking and insufficiently international in their outlook.
- Japonya görünüşte içe dönük ve yetersiz uluslararası yapıya sahip olduğundan dolayı sık sık eleştirilmektedir.
People often spill their guts to bartenders.
- İnsanlar genellikle içlerini barmenlerinine dökerler .
Tom doesn't have the guts to do that.
- Tom'un onu yapmak için cesareti yok.
Davis did not want civil war.
- Davis, iç savaş istemiyordu.
There was a danger of civil war.
- Bir iç savaş tehlikesi vardı.
Tom held out his cup for a refill.
- Tom yeniden doldurulması için fincanını uzattı.
Tom held his cup out for Mary to refill it.
- Tom Mary'nin onu yeniden doldurması için kupasını uzattı.
Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
- Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
2005 was a bad year for music sector. Because Kylie Minogue caught breast cancer.
- 2005, müzik sektörü için kötü bir yıldı. Çünkü Kylie Minogue meme kanserine yakalandı.
She is embarrassed to breastfeed in public.
- O, halk içinde emzirmeye utanıyor.
Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons.
- Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.
Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir.
- Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.
Portakallar yüksek vitamin muhtevasına sahiptir.
- Portakalların yüksek vitamin içeriği vardır.