The situation could only be settled by war.
 - Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
Tom often uses humor to defuse tense situations.
 - Tom genellikle gergin durumları etkisiz hale getirmek için mizah kullanır.
Tom's condition is still critical.
 - Tom'un durum hâlâ kritik.
Tom is still in critical condition.
 - Tom hâlâ kritik durumda.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
 - Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
There's still no end in sight.
 - Görünürde hâlâ bir son yok.
Part of Hokkaido still remains in its natural state.
 - Hokkaido kısmı hâlâ doğal durumunda duruyor.
We turned it into a state problem.
 - Onu bir devlet sorunu haline getirdik.
Fadil realized that Layla was still alive.
 - Fadıl, Leyla'nın hala hayatta olduğunu fark etti.
Layla became irresistible.
 - Leyla karşı konulmaz hale geldi.
Tom is still standing.
 - Tom hâlâ ayakta duruyor.
I'm surprised that building is still standing.
 - Binanın hâlâ ayakta durduğuna şaşırdım.
The sun having set, they were still dancing.
 - Güneş batarken, onlar hâlâ dans ediyorlardı.
The situation could only be settled by war.
 - Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
In that case, I think you should come in today.
 - O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum.
In case of fire, call 119.
 - Yangın haline, 119'u ara.
The event still remains vivid in my memory.
 - Olay belleğimde hâlâ canlı duruyor.
It's worth trying at all events.
 - Her halükarda denemeye değer.
Half a million children still face malnutrition in Niger.
 - Yarım milyon çocuk Nijer'de hâlâ yetersiz beslenme ile karşı karşıyadır.
From the look on his face, he is in a bad mood now.
 - Görünüşe göre o şimdi kötü bir ruh hali içinde.
The storm will make it impossible for the ship to leave port.
 - Fırtına geminin limandan ayrılmasını imkansız hale getirdi.
Their ship is still in port.
 - Onların gemisi hâlâ limanda.
One of England's kings abdicated the throne in order to marry a commoner.
 - İngiltere krallarından biri, halktan biriyle evlenmek için tahttan çekildi.
I'm still waiting for my order.
 - Hâlâ siparişimi bekliyorum.
Tom has a bad temper.
 - Tom'un kötü bir ruh hali var.
Matter changes its form according to temperature.
 - Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
 - Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
Matter changes its form according to temperature.
 - Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
 - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
Tom was tired and in a bad mood.
 - Tom yorgun ve kötü bir ruh hali içindeydi.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
 - O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.
Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
 - Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
I haven't figured that out yet.
 - Onu henüz halletmedim.
We still haven't found the solution.
 - Hâlâ çözümü bulmadık.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
 - Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
 - Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
All prepositions take the nominative.
 - Tüm edatlar, yalın haldedir.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.
"...«trajedi»ler bi-eyyi-hâl manzum olmak ve beş ve¬yâhûd üç fasla münkasım bulunmak lâzımdır." (Nâmık Kemal, Mukaddime-i Celal).
... are aware of hal ...