She is coming from England.
- O İngiltere'den geliyor.
Our wedding anniversary is coming soon.
- Evlilik yıl dönümümüz yakında geliyor.
He is coming to see me tomorrow afternoon.
- O, yarın öğleden sonra beni görmeye geliyor.
Cathy is coming to see our baby tonight.
- Cathy bu gece bizim bebeği görmek için geliyor.
Tom is coming up to Boston for a visit.
- Tom bir ziyaret için Boston'a geliyor.
Tom is coming upstairs.
- Tom üst kata geliyor.
I came to Japan from China.
- Çin'den Japonya'ya geldim.
She came to see us yesterday.
- O dün bizi görmek için geldi.
Did you come by yourself today?
- Bugün tek başına mı geldin?
Can you come at nine?
- Dokuzda gelebilir misin?
Did you come from a musical family?
- Müziksever bir aileden mi geldin?
This smell might come from the oven!
- Bu koku fırından gelebilir!
Look out! There's a truck coming!
- Dikkat! Buraya gelen bir kamyon var!
She is coming from England.
- O İngiltere'den geliyor.
Fruits come from flowers.
- Meyveler çiçeklerden meydana gelir.
He came bearing a large bunch of flowers.
- O, büyük bir demet çiçek taşıyarak geldi.
That sounds good, doesn't it?
- O kulağa hoş geliyor, değil mi?
It seems that I have lost my keys.
- Anahtarlarımı kaybettim gibi geliyor.
It seems to me that he is honest.
- O bana dürüst gibi geliyor.
O, saçına jöle sürer.
- Tom puts gel in his hair.
Tom saçına jöle çaldı.
- Tom put gel in his hair.
Pelte limonlu ve portakallı olarak yapılabilen içine taze meyve katıldığında ise tadına doyum olmayan tatlıdır.
Ben jelatin kullanmadan panna cotta yaparım.
- I make panna cotta without using gelatin.