This sure tastes good!
- Gerçekten güzel bir tadı var.
It smelled really good.
- Gerçekten güzel koktu.
What a lovely surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
It was hard for me to act pleasantly to others.
- Başkalarına güzel bir şekilde davranmak benim için çok zordu.
It was a pleasant day, but there were few people in the park.
- Güzel bir gündü ama parkta çok az kişi vardı.
Betty is a pretty girl, isn't she?
- Betty güzel bir kızdır, değil mi?
Trang is as pretty as Dorenda.
- Trang Dorenda kadar güzeldir.
What a nice surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
The style is nice, but do you have it in a different color?
- Tarz güzel, ama farklı bir renginiz var mı?
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
- Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
It's the smart thing to do.
- Bu yapılacak güzel bir şey.
Mary is not only beautiful, she's smart, too.
- Mary sadece güzel değil, o akıllı da.
That car is a real beauty.
- O araba gerçek bir güzelliktir.
Japan is famous for her scenic beauty.
- Japonya manzara güzelliğiyle ünlüdür.
Some people think I'm eloquent.
- Bazı insanlar güzel konuşan olduğumu düşünürler.
Cicero was the most eloquent of the Roman orators.
- Çiçero Roma hatiplerinin en güzel konuşanıydı.
Tom is now in his prime.
- Tom şu an en güzel zamanında.
He was cut down in his prime.
- O, en güzel zamanında öldürüldü.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
Effort produces fine results.
- Çaba güzel sonuçlar üretir.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
She writes beautifully.
- O güzel şekilde yazar.
She can sing and dance beautifully.
- O güzel şekilde şarkı söyleyebilir ve dans edebilir.
During mating season many animals exude strong fragrances.
- Çiftleşme sezonunda birçok hayvan güçlü güzel kokular çıkarır.
This flower gives off a strong fragrance.
- Bu çiçek güçlü bir güzel koku verir.
The beautiful girl with black hair was in the park.
- Siyah saçlı güzel kız parkta idi.
The beautiful French language is lost.
- Güzel Fransızca lisanı kayboldu.
The fire's blazing nicely now.
- Ateş artık güzelce yanıyor.
Tom's creative thinking nicely complemented Mary's organizational talents.
- Tom'un yaratıcı düşüncesi Mary'nin örgütsel yeteneklerini güzelce tamamladı.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
The flower planted in our porch is very fragrant.
- Bizim verandada dikili çiçek çok güzel kokulu.
These flowers are not only beautiful but also fragrant.
- Bu çiçekler sadece güzel değil fakat aynı zamanda güzel kokulu da.
This is the finest picture I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel resim.
Lee was dressed in his finest clothing.
- Lee en güzel elbisesini giymişti.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
A pretty girl like you will definitely be noticed.
- Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.
The real definition of science is that it's the study of the beauty of the world.
- Bilimin gerçek tanımı, dünyanın güzelliğini araştırmaktır.
He wants to meet that good-looking girl.
- Güzel bir kızla tanışmak istiyor.
Mary is a very good-looking woman.
- Mary çok güzel bir kadın.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
Mrs. Smith was a famous beauty.
- Bayan Smith ünlü bir güzel kadındı.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
Aren't they adorable?
- Onlar çok güzel değil mi?
Do you think that brown hair is very beautiful?
- Kahverengi saçın çok güzel olduğunu düşünüyor musun?
Seen from the sky, the island was very beautiful.
- Gökyüzünden bakıldığında ada çok güzeldi.
The dinner was very good.
- Akşam yemeği çok güzeldi.
It didn't taste very good.
- Tadı çok güzel değildi.
This website is so cool.
- Bu web sitesi çok güzel.
It would be so cool if I could speak ten languages!
- On dil konuşabilsem, çok güzel olur!
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
- Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting.
- Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
This woman is very good looking.
- Bu kadın çok güzel görünüyor.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
That flower smells sweet.
- O çiçek güzel kokuyor.
The sky promises fair weather.
- Gökyüzü güzel hava vaadediyor.
Life isn't fair, but it's still good.
- Yaşam adil değil ama hala güzel.
Who is the pretty girl sitting beside Jack?
- Jack'in yanında oturan güzel kız kim?
Look at the tall pretty girl standing there.
- Orada duran uzun boylu güzel kıza bak.
The fine arts flourished in Italy in the 15th century.
- Güzel sanatlar on beşinci yüzyılda İtalya'da gelişti.
You don't have to study at a school of fine arts to become an artist.
- Sanatçı olmak için bir güzel sanatlar okulunda okumak zorunda değilsiniz.
How nice to be in Hawaii again!
- Yine Hawaii'de olmak ne güzel!
Tom! How nice to see you again!
- Tom! Seni tekrar görmek ne güzel!