gözünü

listen to the pronunciation of gözünü
Турецкий язык - Английский Язык

Определение gözünü в Турецкий язык Английский Язык словарь

gözünü korkutmak
intimidate
gözünü dikmek
gaze
göz
eye

When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride. - O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.

I closed my eyes to calm down. - Sakin olmak için gözlerimi kapattım.

gözünü korkutmak
threaten
gözünü seveyim
please
gözünü açma
disenchantment
gözünü dikme
stare
gözünü dikmek
stare
gözünü korkutmak
daunt
gözünü bir yere dikmek
have (sb) sights set on
gözünü bir şeye dikmek
have (sb) sights set on
gözünü almak
to blind
gözünü ayırmamak
rest on
gözünü ayırmamak
not to take one's eyes off of
gözünü ayırmamak
stand over
gözünü ayırmamak
fix
gözünü ayırmamak
stake in
gözünü açma
disillusionment
gözünü açma
disillusion
gözünü açmak
to open sb's eyes
gözünü açmak
alert
gözünü açmak
disenchant
gözünü açmak
wake
gözünü açmak
undeceive
gözünü açmak
shake up
gözünü açmak
waken
gözünü açmak
1. to keep one's eyes open, watch out, be wary, be on guard. 2. to enlighten (someone), open (someone's) eyes. 3. to be enlightened. 4. to take (a virgin) to bed. 5. to have intercourse for the first time (with)
gözünü açmak
disillusion
gözünü açmak
disabuse
gözünü açmak
disabuse of
gözünü açmak
open one's eyes
gözünü açmak
awake
gözünü ağartmak
to open one's eyes wide (in astonishment or anger)
gözünü bağlamak
to mesmerise
gözünü bağlamak
1. to blindfold. 2. to hoodwink
gözünü boyamak
to throw dust in sb's eyes
gözünü budaktan sakınmaz
daredevil
gözünü budaktan sakınmaz kişi
daredevil
gözünü daldan budaktan/çöpten esirgememek/sakınmamak
to disregard dangers
gözünü dikip bakmak
to gaze (at)
gözünü dikme
gaze
gözünü dikmek
fix
gözünü dikmek
gaze at
gözünü dikmek
fasten
gözünü dikmek
gaze upon
gözünü dikmek
gaze on
gözünü dikmek
to stare, to fix one's eyes on
gözünü dikmek
pore over
gözünü dört açmak
look sharp
gözünü dört açmak
be on the alert
gözünü dört açmak
to keep one's eyes skinned
gözünü dört açmak
be alert
gözünü hırs bürümek
to be greedy for
gözünü kan bürümek
to see red
gözünü kapamak
a) to close one's eyes b) to turn a blind eye b) to die, to pass away
gözünü korkutmak
browbeat
gözünü korkutmak
to daunt, to intimidate, to discourage
gözünü korkutmak
hector
gözünü korkutup vazgeçirmek
deter
gözünü kör etmek
blindfold
gözünü kırpmadan
without batting an eyelid, pitilessly
gözünü kırpmadan
in cold blood
gözünü kırpmadan
unblinkingly
gözünü kırpmadan yapmak
have no qualms about doing smth
gözünü kırpmak
bat an eyelid
gözünü kırpmama
not to get a wink of sleep
gözünü kırpmama
not to sleep a wink
gözünü kırpmamak
not batting an eyelid
gözünü kırpmamak
not to sleep a wink
gözünü kırpmayan
unblinking
gözünü kırpıştırma
blink
gözünü morartmak
give a black eye
gözünü morartmak
to give sb a black eye
gözünü oymak
gouge out smb.'s eye
gözünü yummak
to die, to pass away
gözünü çıkarmak
to do the worst possible job of (something), ruin, spoil
göz
cell
göz
(Bilgisayar) cell spreadsheet
göz
(İnşaat) niche
göz
look

My car looks shabby in comparison with his new one. - Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.

I think that it likely that there was a major fault in the lookout. - Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.

göz
locker
göz
spring

I'm looking forward to the return of spring. - Baharın gelişini dört gözle bekliyorum.

göz
glance

I just want to glance at the paper. - Gazeteye sadece göz atmak istiyorum.

I glanced at his letter. - Onun mektubuna göz attım.

göz
section
göz
subterranean
gözünü dikmek
fix one's eyes on
göz
drawer

Tom looked through the drawers. - Tom çekmeceleri gözden geçirdi.

göz
optic

The use of optical instruments with this product will increase eye hazard. - Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.

göz
to eye
göz
browses
göz
opthalmic
Göz
(Tıp) ophthalmus
açtı ağzını yumdu gözünü
she let herself go
açtı ağzını yumdu gözünü
he let himself go
ağzını açıp gözünü yummak
to go off the deep end
ağızını açacağına gözünü aç
Don't stand gaping, open your eyes
ağızını açıp gözünü yummak
to swear a blue streak, rant and rave
başını gözünü yarmak
a) to make a mess of b) (dil) to murder
besle kargayı oysun gözünü
(deyim) bite the hand that feeds one
birbirinin gözünü oymak/çıkarmak
to quarrel bitterly, tear into each other, tear each other to pieces; to fight (physically), lay into each other
göz
cubicle
göz
ophthalmic
göz
eye (on a potato)
göz
ocular
göz
drawer (in a piece of furniture)
göz
bad luck inflicted by an evil eye
göz
eye (in cheese); hole (in bread)
göz
fountainhead, source (of a stream or river); spring
göz
cubby
göz
eye (of a needle)
göz
orbital
göz
desire, interest
göz
eye; sight; cell
göz
cuddy; eyehole
göz
esteem, favor, friendly regard
göz
optical

The use of optical instruments with this product will increase eye hazard. - Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.

göz
eye, the depression at the calyx end of some fruits
göz
evil eye
göz
eye; glance, look; compartment, section, division; drawer, locker; (ağ) mesh; spring, source; bud
göz
opto
göz
central core (of a boil)
göz
division, section, compartment; pigeonhole; cubbyhole
göz
eye, manner or way of looking at a thing; estimation; opinion
göz
sight, vision
göz
cubbyhole
göz
rudimentary bud
göz
orb

Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn. - Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.

göz
pan (of a balance)
göz
compartment

Tom opened the glove compartment and took out a pair of sunglasses. - Tom torpido gözünü açtı ve bir güneş gözlüğü çıkardı.

Tom opened the glove compartment and took out his registration. - Tom torpido gözünü açtı ve ruhsatını çıkardı.

göz
section, division, square (on a game board)
göz
small hole (as in a needle); optic; blinker; orbit
göz
{i} orbit

Astronomers have observed sixty-two moons orbiting Saturn. - Astronomlar, Satürn'ün yörüngesinde altmış iki tane uydu gözlemlediler.

göz
whammy
göz
{i} sight

We have lost sight of him. - Biz onu gözden kaybettik.

I caught sight of hundreds of birds. - Yüzlerce kuş gözüme ilişti.

göz
{i} blinker

Why do horses wear blinkers? - Atlar neden at gözlükleri takarlar?

göz
{i} cuddy
göz
peeper
göz
{i} glim

In looking through the mist, I caught a glimpse of my future. - Sis perdesinin arasından, kendi geleceğim gözüme ilişti.

It's still impossible with the naked eye. With binoculars you might be able to glimpse it.... - Çıplak gözle hâlâ imkansız. Ona dürbünle bakabilirsin.

göz
loculus
göz
{i} eyehole
gözünü dikmek
{f} pore
kaşıkla yedirip/aş verip sapıyla (gözünü) çıkartmak
to spoil a good deed with a bad one
maymun gözünü açtı
(Konuşma Dili) He has learned his lesson./He won't be fooled again
sağ gözünü sol gözünden kıskanmak
to be extremely jealous
sağ gözünü sol gözünden sakınmak
to be very jealous
toprak doyursun gözünü
Nothing on earth can satisfy you!/Your greed is insatiable!
yüzünü gözünü açmak
1. to inform (someone) about sex, teach (someone) about the birds and the bees, clue (someone) in on what sex is all about. 2. to cause (someone) to begin to understand what the world is really like
yüzünü gözünü buruşturmak
to make a face
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение gözünü в Турецкий язык Турецкий язык словарь

göz
Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri
Göz
me
Göz
(Osmanlı Dönemi) MUKLE
Göz
dide
Göz
basar
Göz
lakrima
Göz
dünya penceresi
Göz
(Osmanlı Dönemi) NAZIRA
Göz
(Hukuk) ÇEŞM
Göz
(Osmanlı Dönemi) BİNA
Göz
ayn
göz
Terazi gözü
göz
Suyun topraktan kaynadığı yer
göz
Bölüm, hane
göz
Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak
göz
Bakış, görüş
göz
İçine girilen, öteberi konulan, bölümleri olan bir şeyin her bölmesi
göz
Delik, boşluk: "Köprünün gözleri karış karış kazılmıştır."- S. F. Abasıyanık. Çekme, çekmecelerin her biri
göz
Çekme, çekmecelerin her biri
göz
Bazı yaraların uç bölümü
göz
Delik, boşluk
göz
Bölüm, kesim
göz
İyi veya kötü nitelikler, tutkular, duygular anlatan bakış
göz
çekmece
göz
Suyun kaynağı
göz
Terazi kefesi
göz
Kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında bir şeye kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk
göz
Görme ve bakma
göz
Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak: "Asıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu?"- T. Buğra
göz
Görme organı
göz
Bazı deyimlerde, görme ve bakma. İyi veya kötü nitelikler, tutkular, duygular anlatan bakış
göz
Kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında bir şeye kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk, nazar
göz
Sevgi, ilgi, gönül bağlantısı
göz
çürük, temelsiz
göz
Kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında bir şeye kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk, nazar: "İnsanı gözle yiyip bitirirler."- Ö. Seyfettin