Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok.
- I have nothing to do with their troubles.
Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.
- The rich have troubles as well as the poor.
Bütün bu dertleri başına açtığım için üzgünüm.
- I'm sorry to cause you all this trouble.
Sana dert açmak istemiyorum.
- I do not want to cause you any trouble.
Lezzetli yemeklerinizi hazırlama zahmetine girdiğiniz için teşekkür ederim.
- Thank you for taking the trouble to prepare your delicious meals.
O, arkadaşını havaalanında karşılama zahmetine katlandı.
- She took the trouble to meet her friend at the airport.
Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor.
- Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues.
Kelime işlemci seni birçok dertten kurtaracak.
- The word processor will save you a lot of trouble.
Kesinlikle sıkıntılarımız olacak.
- We'll have troubles for sure.
En sıkıntılı olan en iyinin yozlaşmasıdır.
- What is most troublesome is the corruption of the best.
Tom ciddi bir zorluk içinde.
- Tom is in serious trouble.
Jenny Japonca çalıştığından Japonya'da zorluk çekmedi.
- Having studied Japanese, Jenny had no trouble in Japan.