Mary had noted a distinct change in Tom's behavior and work habits.
- Mary, Tom'un davranış ve iş alışkanlıklarındaki belirgin değişimi farketmişti.
Climate change, civil war, financial hardship, and infrastructural chaos have all caused turmoil in this country.
- İklim değişimi, iç savaş,finansal zorluk ve altyapısal kaosun hepsi bu ülkede karışıklığa neden olmuştu.
Since then, a great deal of change has occurred in Japan.
- O zamandan beri, Japonya'da büyük bir değişim oldu.
The year 1796 saw a change in American politics.
- 1796 yılında, Amerikan siyasetinde bir değişim gördüm.
Everything is in flux.
- Her şey değişim halinde.
Are you an exchange student?
- Sen bir değişim öğrencisi misin?
Jim stayed with us while he was in Japan as an exchange student.
- Jim değişim öğrencisi olarak Japonya'da bizimle kaldı.