Alman futbol takımı ikna edici bir şekilde Brezilya'yı yendi.
- The German soccer team beat Brazil convincingly.
Avukat müvekkili adına ikna edici bir şekilde konuştu.
- The lawyer spoke convincingly on behalf of his client.
Bu ikna edici bir açıklama.
- That's a convincing explanation.
Bu çok ikna edici görünmüyor.
- That doesn't sound very convincing.
O çok inandırıcı değildi, değil mi?
- That wasn't very convincing, was it?
O oldukça inandırıcı.
- It's pretty convincing.
Onu ikna etmek kolay olmadı.
- It was not easy to convince him.
John'u ikna etmek zordur.
- It is hard to convince John.
Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.
- The evidence convinced us of his innocence.
Tom, John'un masum olduğu konusunda Mary'yi ikna etti.
- Tom convinced Mary that John was innocent.
Tom'u gitmemeye ikna etme sorunum vardı.
- I had trouble convincing Tom not to leave.
Avukat müvekkili adına ikna edici bir şekilde konuştu.
- The lawyer spoke convincingly on behalf of his client.
O çok inandırıcı değildi, değil mi?
- That wasn't very convincing, was it?
Tom'un açıklaması inandırıcı geldi.
- Tom's explanation sounded convincing.
Tom'u gitmemeye ikna etme sorunum vardı.
- I had trouble convincing Tom not to leave.
Tom'u doğru şeyi yapması için ikna etmek zordu.
- Convincing Tom to do the right thing was hard.