closely bound together; undivided; united; constituting a whole

listen to the pronunciation of closely bound together; undivided; united; constituting a whole
Английский Язык - Турецкий язык

Определение closely bound together; undivided; united; constituting a whole в Английский Язык Турецкий язык словарь

one
bir

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that one is better.

Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü? - I'd like to stay one more night. Is that possible?

one
{i} tek

Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi. - I called his office again and again, but no one answered.

Tek bir taşla iki kuş öldür. - Kill two birds with one stone.

one
{i} biri

Birini tanıyorum da ötekini değil. - I know one of them but not the other.

Dustin Moskovitz, Yahudi bir girişimcidir. O, Facebook'un kurucularından biridir. - Dustin Moskovitz is a Jewish entrepreneur. He is one of the co-founders of Facebook.

one
bir rakamı
one
{i} birisi

Onun içinde iki kişi vardı, onun kız öğrencilerinden birisi ve genç bir adam. - There were two people in it, one of her girl students and a young man.

Dünya'nın Ay'dan görüntüsü, 20. yüzyılın ikonik resimlerinden birisidir. - The view of the Earth from the Moon is one of the iconic images of the 20th century.

one
{i} kimse

Hiç kimse beni anlamıyor. - No one understands me.

Onu hiç kimse anlamıyor. - No one understands that.

one
bir (sayı olarak)
one
{s} 1. bir: Give me one loquat. Bana bir maltaeriği ver. One hundred and twenty people came. Yüz yirmi kişi geldi. One half of them were crazy
one
belirli biri
one
adında biri
one
bir sayısı
one
bir tane

Ben bir araba istiyorum, ama bir tane satın almak için hiç param yok. - I want a car, but I have no money to buy one.

Ofiste bir tane satın almak zorundasın. - You have to buy one at the office.

one
aynı

Tom'un yaptığı çok emniyetli olmayan tek şey her Web sitesi için aynı şifreyi kullanmasıdır. - One thing Tom does that isn't very safe is that he uses the same password for every website.

Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz. - We are all one on that point.

one
her biri

Onların her biri o filmi izlemeye gitti. - Every one of them went to see that movie.

Her biri bin dolar ödedi. - Each person paid one thousand dollars.

one
one another birbirlerini
one
adam

O, dünyanın en büyük bilim adamlarından biri olarak kabul edilir. - He's considered to be one of the greatest scientists in the world.

Hiç kimse bu adamlara hakaret etmek istemedi. - No one wanted to insult these men.

one
kişi

Yüz elli kişi maraton yarışına girdi. - One hundred and fifty people entered the marathon race.

Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır. - That's one small step for a man, one giant leap for mankind.

one
one and sixpence eski
Английский Язык - Английский Язык
one
closely bound together; undivided; united; constituting a whole

    Расстановка переносов

    close·ly bound together; undivided; united; con·sti·tut·ing a whole

    Произношение

Избранное