Japon halkının kişi başına düşen pirinç tüketimi yaklaşık elli yıl önce olanın yarısı.
- The per capita consumption of rice of Japanese people is about half of what it was fifty years ago.
Başkent Nairobi'de bir polis karakolunun dışındaki bir araba bombası patlamasında en az dört kişi öldü.
- At least four were killed in the explosion of a car bomb outside a police station in the capital, Nairobi.
Hiçbir şey bir şahıs olmak kadar zor değil.
- Nothing is as difficult as becoming a person.
Tom kötü bir şahıs değil.
- Tom isn't a bad person.
Sen yaşayabileceğin herhangi biriyle evlenme - sen onsuz yaşayamayacağın kişiyle evlen.
- You don't marry someone you can live with — you marry the person whom you cannot live without.
Dün yeni bir kişisel bilgisayar satın aldım.
- I bought a new personal computer yesterday.
Tom her zaman gülümseyen bir tiptir.
- Tom is the type of person who always smiles.
O tür şeyi ne tip insan yapardı?
- What sort of person would do that kind of thing?
Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Din çok bireyseldir. Neredeyse herkesin gerçekten kendi dini vardır. Dindeki bütünlük bir kurnazlıktır.
- Religion is very personal. Practically everyone has really his own religion. Collectivity in religion is an artifice.
Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler.
- Sentences bring context to the words. Sentences have personalities. They can be funny, smart, silly, insightful, touching, hurtful.
Arabada bir kişilik yer vardı.
- There was room for one person in the car.
Donald Trump ünlü bir iş adamıdır.
- Donald Trump is a famous business person.
Tom sempatik bir adam.
- Tom is an agreeable person.
O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.
- He is such a bad person that everybody dislikes him.
Mağazayı pek çok kişiye sordum, ancak kimse onu duymamıştı.
- I asked many persons about the store, but no one had heard of it.
Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
- A person's heart is approximately the same size as their fist.
Sen kötü bir insansın.
- You are a mean person.
Japon halkının kişi başına düşen pirinç tüketimi yaklaşık elli yıl önce olanın yarısı.
- The per capita consumption of rice of Japanese people is about half of what it was fifty years ago.
Bizzat görünmek zorundasın.
- You have to appear in person.
O oraya bizzat gitti.
- He went there in person.