Tom filled in the blanks.
- Tom boşlukları doldurdu.
She handed in a blank test.
- O, boş bir test teslim etti.
This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed.
- Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.
Drinking on an empty stomach is bad for your health.
- Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
If I were free, I would accept his invitation.
- Ben boş olsam, onun davetini kabul ederim.
I am never free on Sundays.
- Pazar günleri asla boş değilim.
John tried in vain to solve the problem.
- John sorunu çözmek için boşuna uğraştı.
I tried in vain to persuade him not to smoke any more.
- Ben onu bir daha sigara içmemesi için boş yere ikna etmeye çalıştım.
Is there a vacant seat?
- Boş bir koltuk var mı?
Two seats remained vacant.
- İki koltuk boş kaldı.
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
I was thinking about getting a divorce.
- Ben boşanma hakkında düşünüyordum.
Are you seriously thinking about getting a divorce?
- Cidden boşanmayı düşünüyor musunuz?
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
They filled the vacancy by appointment.
- Atama ile boş kontenjanı doldurdular.
His resignation left a vacancy in the cabinet.
- İstifası kabinede boşluk bıraktı.
No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
- İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
He idles away his time.
- O, zamanını boşa harcar.
I think I can do it in my spare time.
- Onu boş vaktimde yapabileceğimi düşünüyorum.
I play the guitar in my spare time.
- Boş zamanımda gitar çalarım.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
The waiting room is clearing out.
- Bekleme odası boşalıyor.
Clear the road. It's not safe.
- Yolu boşaltın. Güvenli değil.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
The farm workers unloaded the truck.
- Çiftçiler kamyonu boşalttı.
They unloaded the ship.
- Gemi yükünü boşalttı.
Young people are apt to waste time.
- Genç insanlar, boşa zaman harcamaya eğilimlidir.
McClellan wasted no time.
- McClellan zamanı boşa harcamadı.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
The neglected room remained unoccupied.
- İhmal edilen oda boş kaldı.
The boats looked unoccupied.
- Tekneler boş görünüyordu.
A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void.
- Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.
Fadil felt a void in his life.
- Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
You can do it at your leisure.
- Onu boş zamanınızda yapabilirsiniz.
I hunt elk in my leisure-time.
- Boş zamanımda Kanada geyiği avlarım.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.