They filled in the blanks.
- Onlar boşlukları doldurdular.
Give me a blank sheet of paper.
- Bana boş bir sayfa kağıt verin.
This box is empty. It has nothing in it.
- Bu kutu boş. İçinde hiçbir şey yok.
Please replace the empty ink cartridge in the printer.
- Yazıcının boş mürekkep kartuşunu lütfen değiştir.
Are you free on Friday afternoon?
- Cuma öğleden sonra boş musunuz?
I am never free on Sundays.
- Pazar günleri asla boş değilim.
John tried in vain to solve the problem.
- John sorunu çözmek için boşuna uğraştı.
Dick tried to solve the problem, in vain.
- Dick o problemi çözmek için boşuna çalıştı.
Is there a vacant seat?
- Boş bir koltuk var mı?
Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure.
- Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
Do you think I'm wasting my time?
- Sizce ben zamanımı boşa harcıyor muyum?
Are you seriously thinking about getting a divorce?
- Cidden boşanmayı düşünüyor musunuz?
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
They filled the vacancy by appointment.
- Atama ile boş kontenjanı doldurdular.
His resignation left a vacancy in the cabinet.
- İstifası kabinede boşluk bıraktı.
No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
- İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
He idled away a whole day.
- Bütün bir günü boşa geçirdi.
What do you do in your spare time?
- Boş zamanında ne yaparsın?
Yuriko arranges flowers in her spare time.
- Yuriko boş zamanında çiçekleri düzenler.
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
Clear the road. It's not safe.
- Yolu boşaltın. Güvenli değil.
The waiting room is clearing out.
- Bekleme odası boşalıyor.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
Tom unloaded groceries from the car.
- Tom arabadan yiyecekleri boşalttı.
The farm workers unloaded the truck.
- Çiftçiler kamyonu boşalttı.
Tom regretted having wasted a great deal of his life.
- Tom hayatının büyük kısmını boşa geçirdiğine pişman oldu.
Young people are apt to waste time.
- Genç insanlar, boşa zaman harcamaya eğilimlidir.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
The boats looked unoccupied.
- Tekneler boş görünüyordu.
The neglected room remained unoccupied.
- İhmal edilen oda boş kaldı.
A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void.
- Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.
Fadil felt a void in his life.
- Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
You can do it at your leisure.
- Onu boş zamanınızda yapabilirsiniz.
Please look through these papers at your leisure.
- Lütfen boş vaktinde bu evrakları incele.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.