All my pains went for nothing.
 - Bütün çabalarım boşa gitti.
Marriage is the main cause of all divorces.
 - Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
Tom divorced his first wife more than fifteen years ago.
 - Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.
Tom filled in the blanks.
 - Tom boşlukları doldurdu.
He left the last page blank.
 - O, son sayfayı boş bıraktı.
This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed.
 - Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.
Drinking on an empty stomach is bad for your health.
 - Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
Tom didn't waste time responding.
 - Tom tepki vererek zamanı boşa harcamak istemedi.
Tom didn't want to waste any more time calculating how much time had been wasted.
 - Tom ne kadar zamanın boşa harcandığını hesaplamada daha fazla zamanı boşa harcamak istemedi.
You must be careful not to waste time.
 - Zamanı boşa harcamamak için dikkatli olmalısın.
McClellan wasted no time.
 - McClellan zamanı boşa harcamadı.
I want to know if you'll be free tomorrow.
 - Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum.
I am never free on Sundays.
 - Pazar günleri asla boş değilim.
I tried to keep in with her in vain.
 - Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım.
John tried in vain to solve the problem.
 - John sorunu çözmek için boşuna uğraştı.
Apparently that shabby flat is vacant.
 - Anlaşılan o eski püskü daire boş.
Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure.
 - Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.
It was another hollow promise.
 - O başka bir boş sözdü.
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
 - Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
Do you think I'm wasting my time?
 - Sizce ben zamanımı boşa harcıyor muyum?
This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
 - Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
 - İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
Bring me your resume. I told you there's a vacancy at my office.
 - Özgeçmişini bana getir. Sana ofisimde bir boş kadro olduğunu söyledim.
His resignation left a vacancy in the cabinet.
 - İstifası kabinede boşluk bıraktı.
He idles away his time.
 - O, zamanını boşa harcar.
He seems to be possessed with idle fancies.
 - O, boş fantezilere sahip gibi görünüyor.
What do you do in your spare time?
 - Boş zamanında ne yaparsın?
I play the guitar in my spare time.
 - Boş zamanımda gitar çalarım.
The apartment was completely bare when we moved in.
 - Taşındığımızda daire tamamen boştu.
The shelves were pretty bare.
 - Raflar oldukça boştu.
Clear the road. It's not safe.
 - Yolu boşaltın. Güvenli değil.
Clear off the shelf, and you can put your books there.
 - Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
 - Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
 - Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
The farm workers unloaded the truck.
 - Çiftçiler kamyonu boşalttı.
They unloaded the ship.
 - Gemi yükünü boşalttı.
Tom regretted having wasted a great deal of his life.
 - Tom hayatının büyük kısmını boşa geçirdiğine pişman oldu.
McClellan wasted no time.
 - McClellan zamanı boşa harcamadı.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
 - Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
Apparently that shabby flat is vacant.
 - Anlaşılan o eski püskü daire boş.
The boats looked unoccupied.
 - Gemiler boş görünüyordu.
The neglected room remained unoccupied.
 - İhmal edilen oda boş kaldı.
A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void.
 - Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.
When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom.
 - Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
 - Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
You can do it at your leisure.
 - Onu boş zamanınızda yapabilirsiniz.
He has no leisure for sport.
 - Onun spor için boş zamanı yok.
Those who wash the donkey's head waste soap.
 - Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.
bütün emeklerim boşa gitti halbuki çok çalışmıştım.