It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
- Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
She boasted of having won the first prize.
- O, birincilik ödülünü kazanmakla övündü.
I knew she would be the winner.
- Onun birinci olacağını biliyordum.
Last year's Miss Universe winner is very tall.
- Geçen yılın Miss Universe birincisi çok uzun.
Tom moved up to first place.
- Tom birinci sıraya yükseldi.
Joan and Jane are sisters. The former is a pianist.
- Joan ve Jane kız kardeş. Birincisi bir piyanisttir.
The French and the English like drinking, but the latter prefer beer whereas the former go in for red wine.
- Fransızlar ve İngilizler içki içmeyi severler ama birincisi kırmızı şarap için içeriye girerken ikincisi birayı tercih eder.
It was a victory for the whole country when he finished first in the race.
- O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.
Love for the family is our primary duty.
- Aile için sevgi bizim birincil görevimiz.
Some states select primary candidates by caucus, while others hold an election.
- Diğerleri bir seçim düzenlerken, bazı devletler parti yönetim kurulu tarafından birincil adaylar seçerler.
Fadil was convicted of first degree murder.
- Fadıl birinci derece cinayetten suçlu bulundu.
Tom has been convicted of first degree murder.
- Tom birinci derece cinayetten hüküm giymiş.
She had the box carried to the first floor.
- Kutuyu birinci kata taşıttı.
It's on the first floor of that building.
- O, o binanın birinci katında.
I've never flown first class.
- Ben hiç birinci mevkide uçmadım.
Tom traveled first class.
- Tom birinci sınıf seyahat etti.
I'm sorry we couldn't get you a seat on first class.
- Üzgünüm, sana birinci sınıfta bir yer alamadık.
I'm in the eleventh grade.
- On birinci sınıftayım.