She nursed him back to health.
 - O, ona sağlığına geri dönmesi için bakıcılık yaptı.
Am I my brother's keeper?
 - Biraderimin bakıcısı mıyım ben?
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
Meg didn't even look at me.
 - Meg bile bana bakmadı.
Look into that, would you?
 - Onun içine bak, ne dersin?
Look in the mirror, pal.
 - Aynaya bir bak dostum.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
 - Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
I'll look after the children while you go shopping.
 - Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
 - O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
She looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
She looked her child in the face.
 - O, karşısındaki çocuğuna baktı.
I'll never be able to look him in the face again.
 - Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.