He is called a walking dictionary.
- Ona ayaklı sözlük derler.
He's what they call a walking encyclopedia.
- O tabiri caizse ayaklı bir ansiklopedidir.
If you put your mind into your foot, it becomes the foot.
- Eğer zihninizi ayağınıza koyarsanız, o, ayak olur.
There are footprints of a cat on the table.
- Masanın üstünde bir kedinin ayak izleri var.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'un fethi için ayaklı kuleler yaptırmıştı.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
Your feet are swollen because your shoes are too small.
- Ayakkabıların çok küçük olduğu için ayakların şişmiş.
I don't want to step on Tom's toes.
- Tom'un ayak parmaklarına basmak istemiyorum.
Tom did step on a lot of toes.
- Tom birçok ayak parmağına bastı.
Tom sat on the pier with his feet in the water.
- Tom ayakları suda iskelede oturdu.
Tom sat on the pier, dangling his feet in the water.
- Tom ayaklarını suya sarkıtarak iskelede oturdu.
I heard that they discovered the footprints of an abominable snowman in the Himalayan mountains.
- İğrenç bir kardan adamın ayak izlerini Himalaya dağlarında keşfettiklerini duydum.
I heard that footprints of an abominable snowman were found in the Himalayan mountains.
- İğrenç bir kardan adamın ayak izlerinin Himalaya dağlarında bulunduğunu duydum.
I'm worn out, because I've been standing all day.
- Bütün gün ayakta durduğum için yoruldum.
The train was so crowded that we were obliged to stand all the way to Osaka.
- Tren o kadar kalabalıktı ki Osaka'ya giden bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda bırakıldık.
The shoe fell off the horse's hoof.
- Ayakkabı atın toynağına düştü.
She sat down and crossed her legs.
- Oturdu ve ayak ayak üstüne attı.
Throw away the chairs whose legs are broken.
- Ayakları kırık sandalyeleri at.
Tom is always barefoot.
- Tom daima çıplak ayaklıdır.
The children were barefoot.
- Çocuklar çıplak ayaklıydılar.