Tom'un sağ gözünün altında belirgin bir yara izi vardı.
- Tom has a distinctive scar under his right eye.
O, takım elbisesinin içinde dikkat çekiciydi.
- He was conspicuous in his suit.
Bu çok dikkat çekici değil.
- It's too conspicuous.
Japon dilinin birçok ayırt edici özellikleri var.
- The Japanese language has many distinctive characteristics.
Japonya'nın pek çok ayırt edici özellikleri vardır.
- Japan has many distinctive traits.
Hummer limuzinleri göze çarpan tüketimin nihai sembolüdür.
- Hummer limousines are the ultimate symbol of conspicuous consumption.
Deney bariz bir hataydı.
- The experiment was a conspicuous failure.
Onun alnındaki yara bariz.
- The scar on his forehead is conspicuous.
Sami mekanı kendine özgü tarzıyla süsledi.
- Sami decorated the place in his distinctive style.