Harabeyi dolaşırken ara sıra perişan kalabalıklara rast geliyoruz.- F. R. Atay.
The meeting will reconvene in two hours after a brief recess.
- Toplantı, kısa bir aradan sonra iki saat içinde tekrar toplanacak.
I would like to request a short recess.
- Ben kısa bir ara rica etmek istiyorum.
She spoke for 30 minutes without a break.
- O, ara vermeden 30 dakika boyunca konuştu.
If the car breaks down, we'll walk.
- Araba bozulursa, yürürüz.
The volcano erupts at regular intervals.
- Volkan düzenli aralıklarla püskürür.
Buses are running at 20 minute intervals.
- Otobüsler 20 dakikalık aralıklarla çalışıyor.
The gap between them has narrowed.
- Onlar arasındaki aralık daraldı.
There is a wide gap in the opinions between the two students.
- İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.
Tom backed his car out of the parking space.
- Tom arabasını park yerinden çıkardı.
Leave more space between the lines.
- Hatlar arasında daha fazla boşluk bırakın.
Let's take time out to elaborate a strategy.
- Bir stratejiyi özenle hazırlamak için ara verelim.
In the interim, please send all communications to Tom.
- Ara sıra lütfen tüm iletileri Tom'a gönderin.
Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class.
- Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.
She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate.
- İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.
It's almost intermission.
- Gösterim arası olmak üzere.
It was raining all day long without intermission.
- Ara vermeden bütün gün boyunca yağmur yağıyordu.
Interpreters mediate between different cultures.
- Çevirmenler farklı kültürler arasında aracılık ederler.
He mediated between the two parties.
- O iki parti arasında aracılık yaptı.
Let's divide the check between us.
- Hesabı aramızda paylaşalım.
Check and adjust the brakes before you drive.
- Araba sürmeden önce frenleri kontrol edin ve ayarlayın.
You can search words, and get translations. But it's not exactly a typical dictionary.
- Sözcükleri arayabilir ve çevirileri alabilirsiniz. Ama o, tam olarak tipik bir sözlük değildir.
They went in search of happiness.
- Onlar mutluluğu aramaya gittiler.
Religion is freedom and justice being sought in the entire region.
- Din, bütün bölgede özgürlük ve adalet arayışıdır.
He immediately sought a response.
- Hemen bir cevap aradı.
Let's split up and look for Tom.
- Ayrılalım ve Tom'u arayalım.
The police promised Tom that they would look for his daughter.
- Polis Tom'a onun kızını arayacağına söz verdi.
Everybody has the right to seek happiness.
- Herkesin mutluluk arama hakkı vardır.
Make no mistake: we do not want to keep our troops in Afghanistan. We seek no military bases there.
- Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.
Motorists must leave at least a metre-wide buffer when passing cyclists.
- Motorlu araç kullananlar, bisikletlileri geçerken en az bir metre emniyet mesafesi bırakmak zorundalar.
We must maintain the friendly relations between Japan and the U.S.
- Japonya ve ABD arasındaki arkadaşça ilişkileri sürdürmeliyiz.
I don't see any relation between the two problems.
- O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.
The human eye is blind to nearly the entire electromagnetic spectrum, except for the very narrow range of light that falls in what we call the visible range.
- İnsan gözü görülebilir aralık dediğimiz çok dar ışık aralığı hariç neredeyse tüm elektromanyetik spektrum için kördür,
Prices range from one to five dollars.
- Fiyatlar bir dolarla beş dolar arasında değişir.
A car stopped at the entrance.
- Girişte bir araba durdu.
A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
- Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
There is only a marginal difference between the two.
- İkisi arasında sadece marjinal bir fark var.
This car dealership has very thin profit margins.
- Bu araba bayiliğinin çok ince kar marjları var.
Tom called about half an hour ago.
- Yaklaşık bir saat önce Tom aradı.
Tom noticed a half-eaten hamburger on the dashboard of Mary's car.
- Tom Mary'nin arabasının torpido gözünde yarısı yenmiş bir hamburger fark etti.
Tom is the legal owner of this piece of land.
- Tom bu arazinin yasal sahibidir.
Everybody in the car said they wanted to get out and stretch their legs.
- Arabaki herkes arabadan çıkmak ve bacaklarını germek istediğini söyledi.
Our car broke down in the middle of the street.
- Arabamız caddenin ortasında bozuldu.
Tom threw rocks at Mary's window in the middle of the night to get her attention, but he ended up breaking her window instead and Mary's father called the cops.
- Tom onun dikkatini çekmek için gecenin ortasında Mary'nin penceresine taşlar attı fakat bunun yerine onun camını kırarak sonuçlandı ve Mary'nin babası polisi aradı.
The car went out of control and pitched headlong into the river.
- Araba kontrolden çıktı paldır küldür nehre düştü.
The U.S. Secretary of State is trying to broker a ceasefire between the warring parties.
- ABD Dışişleri Bakanı, savaşan taraflar arasındaki ateşkes konusunda aracılık yapmaya çalışıyor.
There were Jews in Arab countries before the partition of Palestine.
- Arap ülkelerinde Filistin'in bölünmesinden önce Yahudiler vardı.
Please put a comma between the two main clauses.
- Lütfen iki ana cümlenin arasına virgül koyun.
Do you know how to use these command line tools?
- Bu komut satırı araçlarının nasıl kullanılacağını biliyor musunuz?
Meanwhile, you can stay with us.
- Bu arada, bizimle kalabilirsin.
Meanwhile, I want to draw your attention to a point.
- Bu arada, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
I hear you're on bad terms with Owen.
- Owen'la aranızın iyi olmadığını duydum.
We are on good terms with them.
- Onlarla aramız iyidir.
It's almost intermission.
- Gösterim arası olmak üzere.
It was raining all day long without intermission.
- Ara vermeden bütün gün boyunca yağmur yağıyordu.
Call me this afternoon.
- Bu öğleden sonra beni ara.
Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting.
- Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.
They continued searching.
- Aramaya devam ettiler.
The police spent hours searching Tom's place, but they couldn't find the murder weapon.
- Polisler saatlerce Tom'un evini aradılar fakat onlar cinayet silahını bulamadılar.
Let's take a pause. I cannot continue any longer.
- Bir ara verelim! Daha fazla devam edemem.
My fingers pronounce every word, every pause and every accent.
- Benim parmaklarım her sözcüğü telâffuz eder, her aralık ve her aksan.
I know that you still cry for me sometimes.
- Ara sıra hâlâ benim için ağladığını biliyorum.
Lucy sometimes visits May.
- Lucy ara sıra May'i ziyaret eder.
I run into Tom occasionally.
- Ara sıra Tom'a rastlarım.
We will visit you occasionally.
- Sen ara sıra ziyaret edeceğiz.
I didn't want to interrupt the discussion.
- Görüşmeye ara vermek istemedim.
Don't just read books. Go outside once in a while and get some exercise.
- Sadece kitap okumayın. ara sıra dışarı gidin ve biraz egzersiz yapın.
I go to the movies once in a while.
- Ara sıra sinemaya giderim.
My uncle comes to see me from time to time.
- Amcam ara sıra beni görmeye gelir.
My son came to see me from time to time.
- Ara sıra oğlum beni ziyarete geliyordu.
I don't have time to take a break.
- Ara vermek için vaktim yok.
I want to take a break.
- Ara vermek istiyorum.
It has been snowing on and off.
- Ara sıra kar yağıyordu.
It has been raining on and off since noon.
- Öğleden beri ara sıra yağmur yağıyor.
Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class.
- Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.
Tom and Mary have been dating off and on for a year.
- Tom ve Mary bir yıldır ara sıra çıkıyorlardı.
I watch TV off and on.
- Ara sıra televizyon izlerim.
Tom enjoys a glass of wine every now and then.
- Tom ara sıra bir bardak şarabı sever.
I hear from him every now and then.
- Ara sıra ondan haber alıyorum.