O, ebeveynlerinden ayrı yaşıyor.
- He lives apart from his parents.
Tom ve genç erkek kardeşinin ayrı olduğunu söyleyemem.
- I can't tell Tom and his younger brother apart.
Sami karısından ayrı olarak, gittikçe daha fazla zaman geçirdi.
- Sami spent more and more time apart from his wife.
Birbirimizden ayrı olarak biraz zaman geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
- I think we should spend some time apart from each other.
O, bir saati parçalara ayırdı.
- He took apart a watch.
Ne yazık ki bütün şey parçalara ayrıldı.
- Unfortunately, the whole thing fell apart.
Kız kardeşimden başka, ailem televizyon izlemez.
- Apart from my sister, my family doesn't watch TV.
Barak Obama dışında bütün Amerika Birleşik Devletleri başkanları beyazdır.
- Apart from Barack Obama, all US presidents were white.
Tom ve Mary gittikçe birbirlerinden uzaklaşıyorlar.
- Tom and Mary are growing further and further apart.
Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.
- Tom lives in an apartment not far from my place.
Leyla ve Selime aynı dairede oturuyorlardı ama çok farklı kadınlardı.
- Layla and Salima lived in the same apartment, but they were very different women.
İki kız ve üç erkek bir apartman dairesinde yaşıyor, her biri farklı bir ülkeden geliyor.
- Two girls and three boys live in the apartment, each one coming from a different country.
Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.
- Tom lives in an apartment not far from my place.
Birçok kitap için, kapaklar çok uzaktadır.
- For many books, the covers are too far apart.
O, gerçek bir daire değildir.
- It isn't a real apartment.
İkizleri birbirinden ayırtedebilir misin?
- Can you tell the twins apart?
Şeyler parça parça oluyor.
- Things are coming apart.
Let Pleasure go, put Care apart.
Consider the two propositions apart.
A handful of examples apart, an English preposition precedes its complement.
to take a piece of machinery apart.