an actual event, situation, or fact

listen to the pronunciation of an actual event, situation, or fact
Английский Язык - Турецкий язык

Определение an actual event, situation, or fact в Английский Язык Турецкий язык словарь

case
(fiil) gözetlemek, dikizlemek, kutulamak, yerine koymak (kasa, kilif vb.), kaplamak, ciltlemek, örtmek
case
(isim) durum, husus, olay, sorun, dava, hukuksal olay, kanıt, delil, görüş, neden, hasta, tuhaf tip, kasa, kutu, çanta, valiz, kap, kılıf, mahfaza, kovan
case
{i} hukuksal olay
case
vaziyet
case
(Askeri) (DOD, IADB) VAKA (AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI; AMERİKAN SAVUNMA KURULU): 1. Kendi bütünlüğü içinde bir istihbarat harekatı. 2. Kişilerin, hareket tarzının ve amaçların dahil edildiği bir istihbarat harekatı gelişmesinin kaydı
case
sorun

Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım. - I'll always stand by you in case of trouble.

Bu durumda, bir sorunumuz var. - In that case, we've got a problem...

case
durum

Bir deprem durumunda, gazı kapatın. - In case of an earthquake, turn off the gas.

Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır. - There are some cases where this rule does not apply.

case
çanta

Çantayı polise bırakın! - Put the case in the hands of the police.

Kalem çantası masanın üstünde. - The pencil case is on the table.

case
olay

O, on olayın dokuzunda hatalıdır. - She is wrong in nine cases out of ten.

O, bir cinayet olayına karıştı. - He was involved in a murder case.

case
kutu

Tom saksafonu için yeni bir kutu aldı. - Tom bought a new case for his saxophone.

Tom Mary'ye sarılabilmek için gitar kutusunu yere bıraktı. - Tom put the guitar case down so he could hug Mary.

case
{i} kın
case
{f} örtmek
case
{f} kutulamak
case
{i} kanıt

Polis davayla ilgili yeni kanıtlar ortaya çıkarmıştır. - The police have uncovered new evidence related to the case.

case
{i} kovan

Polis cesedin yanında bir mermi kovanı buldu. - The police found a cartridge case next to the body.

case
{i} tuhaf tip
case
{i} kılıf

Tom'un gitarı için bir kılıfı yoktu. - Tom didn't have a case for his guitar.

Yeni bir gitar kılıfı satın almak istiyorum. - I want to buy a new guitar case.

case
{i} kutu, sandık
case
{i} kasa

Polis kasanın içine bakmaya karar verdi. - The police have decided to look into the case.

Bir kasa bira almaya git. - Go buy a case of beer.

case
{i} valiz

Ona, bu valizi üst kata taşıtacağım. - I'll get him to carry this case upstairs.

Английский Язык - Английский Язык
case

In case of fire, break glass.

an actual event, situation, or fact

    Расстановка переносов

    an ac·tu·al event, situation, or fact

    Произношение

Избранное