I'm sorry, I've forgotten your name.
- Affedersiniz, adınızı unuttum.
I'm sorry, did I do something wrong?
- Affedersiniz, yanlış bir şey mi yaptım?
Excuse me. Who are you?
- Affedersiniz. Siz kimsiniz?
Excuse me, can you tell me how to get to Central Park?
- Affedersiniz, Central Park'a nasıl gidebileceğimi bana söyleyebilir misiniz?
I'm sorry, but I didn't catch what you said.
- Affedersiniz fakat söylediğinizi anlamadım.
Sorry, but that's not what I ordered.
- Affedersiniz ama bu sipariş ettiğim şey değil.
Pardon me, but that is my racket.
- Affedersiniz, ama o benim raketim.
Pardon me, madam, I'm ashamed to be crying like this in front of you, but I can't hold my tears.
- Affedersiniz hanımefendi, önünüzde böyle ağlıyor olmaktan utandım ama gözyaşlarıma hakim olamıyorum.
Sorry. I didn't mean to bother you.
- Afedersiniz. Sizi rahatsız etmek istememiştim.
Pardon me, is there an ATM in this area?
- Afedersiniz, bu alanda bir ATM var mı?
Pardon me, I didn't know you were still there.
- Afedersiniz, hala orada olduğunuzu bilmiyordum.
Excuse me, do you know what time it is?
- Afedersiniz, saatin kaç olduğunu biliyor musunuz?
Excuse me, is this seat taken?
- Afedersiniz, bu sandalye dolu mu?
I certainly don't condone that.
- Kesinlikle onu affetmem.
Forgive them, for they know not what they do.
- Onları affet, zira onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.
I lied. Please forgive.
- Yalan söyledim. Lütfen affet.
Tom never forgave himself for hurting Mary the way he did.
- Tom yaptığı tarz Mary'yi incittiği için kendini asla affetmedi.
You forgave me, didn't you?
- Beni affettin, değil mi?
Excuse us for the inconvenience.
- Rahatsızlık için bizi affet.
You'll have to excuse me.
- Beni affetmek zorunda kalacaksın.
Excuse me, but I'm looking for the post office.
- Afedersiniz, ama postaneyi arıyorum
Excuse me, who is this woman?
- Afedersiniz, bu kadın kim?
She has forgiven him for everything.
- O, her şey için onu affetti.
I have forgiven her already.
- Ben onu zaten affettim.