Tom odaya girdi, bir demet çiçek taşıyordu.
 - Tom came into the room, carrying a bunch of flowers.
Mary Tom'dan ayrılır ayrılmaz John bir demet gülle onun ön kapısındaydı.
 - No sooner had Mary broken up with Tom than John was at her front door with a bunch of roses.
Tom bir salkım üzüm aldı ve onları yedim.
 - Tom bought a bunch of grapes and I ate them.
Üzümler salkımla yetişir.
 - Grapes grow in bunches.
Ikinci el araba satıcısı adamlar tanınmış bir çetedir.
 - Used car salesmen are a disreputable bunch.