Here’s a good potluck of beans and stew.
Luckily, I was able to get the tickets yesterday.
- Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.
When one lucky spirit abandons you another picks you up. I just passed an exam for a job.
- Şanslı bir ruh seni terk ettiği zaman, bir başkası seni alır.Ben az önce bir iş sınavını geçtim.
He had the fortune to marry a nice girl.
- Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.
Her ability to amass a fortune is due to luck and hard work.
- Biriktirdiği serveti şansına ve çok çalışmasına borçlu.
This is your only chance.
- Bu senin yegâne şansın.
I had a chance to meet him in Paris.
- Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
Happiness in marriage is entirely a matter of chance.
- Evlilikte mutluluk tamamen şans işi.
You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
- Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
She had the good fortune to get into the school she wanted to.
- Şanslıydı ki istediği okula girdi.
He had the good fortune to marry a pretty girl.
- Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
Please give me one more shot.
- Lütfen bana bir şans daha verin.
This is the big break I've been waiting for.
- Bu beklediğim büyük şans.
I knew that I'd break her heart, but I had no choice.
- Onun kalbini kıracağımı biliyordum ama hiç şansım yoktu.
I happened along when the car hit the boy.
- Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.
You're lucky Tom didn't hit you.
- Tom sana çarpmadığı için şanslısın.
I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.
The people exulted over their good luck.
- İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.
There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky.
- Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.
I am giving you a star.
- Sana bir şans veriyorum.
One day, all children in Malaysia will have the opportunity to attain an excellent education.
- Bir gün, Malezya'nın tüm çocukları mükemmel bir eğitime ulaşma şansına sahip olacak.
Sami went to Canada, looking for opportunity.
- Sami şans aramak için Kanada'ya gitti.
Tom wished Mary good luck.
- Tom Mary'ye iyi şans diledi.
Goodbye and good luck.
- Güle güle ve iyi şanslar.