Tom glanced around in astonishment.
 - Tom şaşkınlıkla etrafına bakındı.
He stared at her in astonishment.
 - Ona şaşkınlıkla baktı.
Tom was caught by surprise.
 - Tom şaşkınlıktan yakalandı.
After the earthquake, people stared into the deep hole in the ground in surprise.
 - Depremin ardından, insanlar şaşkınlıkla yerdeki derin çukura baktılar.
When the electricity went off everyone was rushing about in a state of confusion.
 - Elektrik kesildiğinde herkes şaşkınlık içinde koşuşturuyordu.
Tom saw a look of confusion on Mary's face.
 - Tom, Mary'nin yüzünde bir şaşkınlık bakışı gördü.
When I first got to New York, I was in a daze.
 - Ben New York'a ilk gittiğimde, bir şaşkınlık içindeydim.
Tom is still in a daze.
 - Tom hâlâ şaşkınlık içinde.
Tom looked in consternation at the stain on his shirt.
 - Tom gömleğindeki lekeye şaşkınlık içinde baktı.
I looked at her full of amazement and admiration. After a while she hissed Don't stand there gawking!
 - Şaşkınlık ve hayranlık dolu olarak ona baktım. Bir süre sonra o seslendi Aval aval bakarak orada durma!
We both smiled in amazement.
 - İkimiz de şaşkınlık içinde gülümsedik.
Tom was in a real muddle over his holiday plans.
 - Tom tatil planları üzerinde gerçek bir şaşkınlık içindeydi.
She looked around in wonder.
 - O şaşkınlıkla etrafına bakındı.
Only a wonder can help us now.
 - Sadece bir şaşkınlık şimdi bize yardımcı olabilir.
Tom watched in amazement.
 - Tom şaşkınlık içinde izledi.
I was amazed to learn that fewer and fewer young people can write in cursive.
 - El yazısı kullanabilen genç insanların sayısının gitgide azaldığını şaşkınlıkla öğrendim.
Tom still looks puzzled.
 - Tom hâlâ şaşkın görünüyor.
Tom and Mary exchanged puzzled looks, wondering what the smell was.
 - Tom va Mary kokunun ne olduğunu merak ederek şaşkın bakışlarla baktılar.
Tom found himself bewildered.
 - Tom kendini şaşkına dönmüş buldu.
Tom seems bewildered.
 - Tom şaşkın görünüyor.
Tom is now totally confused.
 - Tom şimdi tamamen şaşkın.
Tom looks very confused.
 - Tom çok şaşkın görünüyor.
Tom is still in a daze.
 - Tom hâlâ şaşkınlık içinde.
When I first got to New York, I was in a daze.
 - Ben New York'a ilk gittiğimde, bir şaşkınlık içindeydim.
I was amazed to learn that fewer and fewer young people can write in cursive.
 - El yazısı kullanabilen genç insanların sayısının gitgide azaldığını şaşkınlıkla öğrendim.
Hey, there's no time left till the deadline, you know? Stop hanging around in a daze!
 - Hey,teslimat tarihine az zaman kaldı,biliyor musun?Etrafta şaşkın şaşkın gezmeyi bırak.
You looked a bit dazed.
 - Biraz şaşkın görünüyordun.
Tom must've been astonished.
 - Tom şaşkına uğramış olmalı.
His admission that he had stolen the money astonished his family.
 - Onun parayı çaldığını itirafı ailesini şaşkına çevirdi.
The Russian ambassador was taken aback.
 - Rus büyükelçisi şaşkına döndü.
My husband was so flabbergasted he dropped his car keys.
 - Kocam o kadar şaşkına dönmüştü ki araba anahtarlarını düşürdü.
I was flabbergasted when I found out that Mary used to be called Peter.
 - Mary'ye Peter denildiğini öğrendiğimde şaşkına döndüm.
He looked nonplussed.
 - O şaşkına dönmüş görünüyordu.
Tom looks nonplussed.
 - Tom şaşkın görünüyor.
I feel a little dazed.
 - Biraz şaşkın hissediyorum.
You looked a bit dazed.
 - Biraz şaşkın görünüyordun.
Tom was too surprised to talk.
 - Tom konuşamayacak kadar çok şaşkındı.
Those women were too surprised to speak.
 - Şu kadınlar konuşamayacak kadar şaşkındılar.
The Russian ambassador was taken aback.
 - Rus büyükelçisi şaşkına döndü.
I'm still a little dizzy.
 - Ben hala biraz şaşkınım.
I'm just a little dizzy.
 - Ben şu an biraz şaşkınım.
Tom and Mary exchanged puzzled looks, wondering what the smell was.
 - Tom va Mary kokunun ne olduğunu merak ederek şaşkın bakışlarla baktılar.
We were completely dumbfounded.
 - Biz tamamen şaşkınız.
When I heard it, I was dumbfounded.
 - Bunu duyduğumda şaşkınlıktan dilim tutulmuştu.