He is not such a fool as to believe that story.
- Hikayeye inanacak kadar öylesine aptal değildir.
It was such a hot day that we went swimming.
- Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
He is a friend and I treat him as such.
- O benim bir arkadaşım ve ona öyle davranırım.
If you act like a child, you will be treated as such.
- Bir çocuk gibi davranırsan öyle davranılırsın.
While I understand what you are saying, I cannot do accordingly.
- Söylediklerini anlamama karşın, öyle yapamıyorum.
I would never say anything like that.
- Ben asla öyle bir şey söylemezdim.
I'd never say something like that.
- Ben asla öyle bir şey söylemezdim.
Tell me precisely why you think so.
- Neden öyle düşündüğünü bana tam olarak söyle.
You do such a thing once too often and get punished.
- Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın.
At your age, I would think so, too.
- Senin yaşında ben de öyle düşünürdüm.
I would rather die than do such an unfair thing.
- Öylesine haksız bir şey yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.
Our car is rather old, but so is theirs.
- Arabamız oldukça eski ama onlarınki de öyle.
I know him well. Oh, do you?
- Onu iyi tanırım. Ah, öyle mi?
Is that so? Let's go there next then.
- Öyle mi? O zaman bir sonraki sefer oraya gidelim.
Do you really think so?
- Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?
Did it really happen like that?
- Gerçekten öyle mi oldu?
Rain or shine, I will go.
- Öyle ya da böyle gideceğim.
Tom intends to go, rain or shine.
- Öyle ya da böyle, Tom'un gitmeye niyeti var.
The frost was such that the birds fell on the fly.
- Soğuk öyle ki kuşlar anında düştü.