Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
 - See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
Ver onu. Sahip olduğunun hepsi bu kadar mı?
 - Hand it over. That's all you've got?
Keşke Tom daha iyi bir Fransızca konuşanı olabilse.
 - Tom wishes that he could be a better French speaker.
Keşke o gitarı alabilsem.
 - I wish I could buy that guitar.
Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır.
 - That's one small step for a man, one giant leap for mankind.
O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı.
 - He began to work for that company last year.
Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
 - In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin.
 - She makes sure that her family eats a balanced diet.
O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.
 - He is such a bad person that everybody dislikes him.
Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
 - This song is so moving that it brings tears to my eyes.
Babam o kadar yaşlıdır ki o çalışamaz.
 - My father is so old that he can't work.
Ne yazık ki o yatakta hastaydı.
 - I regret to say that he is ill in bed.
Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi.
 - My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.
Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu.
 - Such was Linda's disappointment that she burst into tears.