Az görmenin bazı avantajları vardır; örneğin, o hayal gücünü geliştirir.
- Sehschwäche hat ihre Vorteile. Sie fördert zum Beispiel die Fantasie.
Türkçe ile İngilizce çok farklıdırlar. Örneğin Türkçede cinsiyet ayrımı yoktur, İngilizcede vardır.
- Türkisch und English sind sehr verschieden. Zum Beispiel gibt es im Türkischen keine Geschlechterdiskriminierung, im Englischen jedoch schon.
Mesela, bu bir kalem.
- For example, this is a pen.
Mesela, İngilizceyi seviyor musun?
- For example, do you like English?
Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
- We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
Örneğin Orta Doğu'nun Orta Amerika'dan daha önemli olduğunu sana düşündürten şey ne?
- What makes you think the Middle East is more important than Mesoamerica, for instance?
Hayvanları seviyorum, mesela kediler ver köpekleri.
- I like animals, for example, cats and dogs.
Mesela, bu bir kalem.
- For example, this is a pen.
Japonya güzel şehirlerle doludur. Kyoto ve Nara, örneğin.
- Japan is full of beautiful cities. Kyoto and Nara, for example.
Jack çamı kozalakları, örneğin, büyük bir ısıya maruz kalıncaya kadar tohumlarını bırakmak için kolayca açılmazlar.
- The cones of the jack pine, for example, do not readily open to release their seeds until they have been subjected to great heat.
Bir Fransız, mesela, bir Rus şakasına gülmekte zorlanır.
- A Frenchman, for instance, might find it hard to laugh at a Russian joke.
Bir Fransız, mesela, bir Rus şakasına gülmekte zorlanır.
- A Frenchman, for instance, might find it hard to laugh at a Russian joke.