yolma

listen to the pronunciation of yolma
Турецкий язык - Английский Язык
pluck

Mary is busy plucking the feathers from the chicken. - Mary piliçten tüyleri yolmakla meşgul.

Mary started plucking her eyebrows when she was twelve years old. - Mary on iki yaşındayken kaşlarını yolmaya başladı.

plucking

Mary is busy plucking the feathers from the chicken. - Mary piliçten tüyleri yolmakla meşgul.

Mary started plucking her eyebrows when she was twelve years old. - Mary on iki yaşındayken kaşlarını yolmaya başladı.

yol
manner
yol
road

I can't see the road signs in this fog. - Bu siste yol işaretlerini göremiyorum.

The muddy road has ruined my new shoes. - Çamurlu yol, yeni ayakkabılarımı mahvetti.

yol
{i} path

Although each person follows a different path, our destinations are the same. - Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.

Show us the straight path. - Bize doğru yolu göster.

yolmak
{f} pluck

Mary is busy plucking the feathers from the chicken. - Mary piliçten tüyleri yolmakla meşgul.

yol
{i} track

You're on the right track. - Siz doğru yoldasınız.

My business has at last gotten on the right track. - Sonunda işim yoluna girdi.

yol
way

The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world. - Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur.

As they didn't know the way, they soon got lost. - Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular.

yolma yün
plucked wool
yol
avenue

There's but one avenue to earn money. - Para kazanmak için sadece bir yol var.

yol
(Bilgisayar) to
yol
{i} trail

I like walking on dusty and rocky trails. - Tozlu ve kayalıklı yollarda yürümeyi severim.

Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France. - Tom ve Meryem Fransa'daki hac yolu yürüyüşünün keyfini çıkarıyor.

yol
{i} approach

What's the best way to approach a girl? - Bir kıza yaklaşmanın en iyi yolu nedir?

This road is the only approach to the city. - Bu yol şehre giden tek yoldur.

yol
tempo
yol
purpose

What's the purpose of your trip? - Yolculuğunun amacı nedir?

yol
(Meteoroloji) trajectory
yol
(Pisikoloji, Ruhbilim) tract
yol
(Denizbilim) patway
yol
conduit
yol
carpet
yol
(İnşaat) gangway
yol
rate of speed
yol
time

If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times. - Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.

There is a little time before the train departs. - Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var.

yol
road; path; way; passage; course; route; channel; conduit
yol
mode

At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane. - O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.

yol
procedure
yol
(Matematik) contour
yol
route

Silence prevailed along the funeral route. - Cenaze yolu boyunca sessizlik hüküm sürdü. (yaygındı)

Take the shortest route to Paris. - Paris'e en kısa yoldan gidin.

yol
carline
yol
device
yol
(Ticaret) remedy
yol
run

A rail is a piece of metal or wood which is long and thin. For example, a train runs on rails, which is why we call it a railway train. - Ray, metal ya da tahtadan yapılmış ince ve uzun bir şeydir. Örneğin, trenler ray üzerinde gider, bu yüzden ona demir yolu treni diyoruz.

I managed to catch the 8 o'clock train by running all the way to the station. - İstasyona giden bütün yolu koşarak 8 trenini yakalayabildim.

yol
solution

Both parties took a step towards a solution. - Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
style
yol
railway track
yolmak
pull up
yolmak
strip bare
yolmak
milk
yol
dodge
yol
method

Writing up history is a method of getting rid of the past. - Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.

yol
lane

In Japan almost all roads are single lane. - Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.

Do they have bike lanes on the freeways in Australia? - Avustralya otoyollarında onların bisiklet yolları var mı?

yol
meatus
yol
ways

Hackers find new ways of infiltrating private or public networks. - Hackerlar, özel ya da kamuya açık ağlara gizlice girmek için yeni yollar arıyorlar.

Love moves in mysterious ways. - Aşk gizemli yollarda ilerler.

yol
process

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
rule

All drivers should obey the rules of the road. - Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.

The same rule applies to going for a journey. - Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.

yol
recipe
yol
pathway
yol
course
yol
expedient
yol
order

Everything was in order until he came. - O gelinceye kadar her şey yolundaydı.

I need your address in order to send you a present. - Sana hediye yollayabilmem için adresine ihtiyacım var.

yol
streak
yol
means

I have tried every means imaginable. - Akla gelebilecek her yolu denedim.

He contrived a means of speaking to Nancy privately. - O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.

yol
roadway
yol
principles
yol
line

I got off the bus at the end of the line. - Yolun sonunda otobüsten indim.

Please tell me which railway line to use from the airport to downtown. - Havalanından şehir merkezine hangi demir yolu hattını kullanacağımı bana söyle lütfen.

yol
artery
yol
tack

Why don't you try a different tack? - Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?

yol
{i} lead

Where does this road lead to? - Bu yol nereye götürür?

This road leads you to the station. - Bu yol sizi istasyonuna götürür.

yolmak
fleece
yolmak
pull
yolmak
screw out of
yolmak
strip
yolmak
screw
yolmak
bleed
yolmak
rip off
yolmak
deflower
yol
{i} wise

The future has many paths - choose wisely. - Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.

It is easy to be wise after the event. - Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

yol
way of

She flew to Europe by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Avrupa'ya uçtu.

The way of the samurai is found in death. - Samuray'ın yolu ölümde bulunur.

yol
way for
yol
via

Tom goes from Boston to Chicago with his car via the usual route. - Tom her zamanki yolla arabasıyla Boston'dan Chicago'ya gidiyor.

Tom broke up with Mary via text message. - Tom cep telefonu mesajı yoluyla Mary'den ayrıldı.

püsküllerini yolma (mısır)
tasseling
yol
method, system
yol
bus , path , way
yol
time: Bir yol bize geldi. He came to see us once
yol
stripe (in cloth)
yol
gateway
yol
style; manner
yol
means, way; solution
yol
journey

She found the ring that she had lost during the journey. - O, yolculuk sırasında kaybettiği yüzüğü buldu.

The journey has just begun. - Yolculuk henüz başladı.

yol
walk

There being no train, we had to walk all the way. - Tren olmadığı için, tüm yolu yürümek zorunda kaldık.

It's only a short way, so you can walk there in a few minutes. - Sadece kısa bir yol, bu yüzden birkaç dakika içinde oraya yürüyebilirsiniz.

yol
rate of speed, speed (of a ship)
yol
thoroughfare
yol
outlet
yol
angle
yol
handle

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

I handled the problem the only way I knew how. - Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.

yol
way of behaving
yol
channel

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

yol
itinerary

Do you have an itinerary for your business trip? - İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?

Where can I find the itinerary for your business trip? - Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?

yol
way; road; street; path; method, manner, way; means, way; stripe; expedient
yol
cutting

We explored all possible ways of cutting expenditures. - Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.

yol
purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We've expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland
yol
plan

Allied military leaders found a way to defeat the Japanese plan. - Müttefik askeri liderler Japon planını yenmek için bir yol buldu.

We are planning a trip to New York. - New York'a bir yolculuk planlıyoruz.

yol
passage

They fled through a secret passageway. - Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.

yol
carriageway
yol
bus

She is busy preparing for the trip. - O yolculuk için hazırlanmakla meşgul.

Almost all of the passenger in the bus were asleep when the accident happened. - Kaza olduğunda neredeyse otobüsteki yolcuların hepsi uyuyordu.

yol
access

The picnic area is easily accessible by road. - Piknik alanına kara yolu ile kolayca ulaşılabilir.

The town is accessible by rail. - Şehre demir yolu ile erişilebilir.

yol
beeline
yol
{i} weigh

One way to lose weight is to eat less. - Kilo vermenin tek yolu daha az yemektir.

What's the best way to lose weight? - Zayıflamak için en iyi yol nedir?

yolmak
(for someone) to pull out, tear out (his hair)
yolmak
flake
yolmak
to pluck; to tear out; to strip bare; to milk, to bleed; to fleece, to rib sb off
yolmak
to pull up (a plant) by the roots
yolmak
rive
yolmak
to milk, bleed, or mulct (someone) of his money
yolmak
to pluck (a chicken, etc.)
yolmak
tear
yolmak
pick
Турецкий язык - Турецкий язык
Sapı orakla biçilmeyecek kadar kısa kalmış ekin
Yolmak işi
Yol
nukbe
Yol
sırat
Yol
(Osmanlı Dönemi) NIHLE
Yol
(Osmanlı Dönemi) NEBİYY
Yol
(Osmanlı Dönemi) ZERİA
Yol
(Osmanlı Dönemi) ARUZ
Yol
(Osmanlı Dönemi) MAHREFE
Yol
tarik
Yol
(Osmanlı Dönemi) VİRAD
Yol
(Osmanlı Dönemi) GIRAR
Yol
(Hukuk) RAH
Yolmak
(Osmanlı Dönemi) MÜRUT
Yolmak
(Osmanlı Dönemi) ZEBK
Yolmak
(Osmanlı Dönemi) HERMELE
Yolmak
(Osmanlı Dönemi) NETŞ
yol
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi: "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu."- Ö. Seyfettin. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi: "Celâl Beyi sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür."- H. Taner
yol
Gaye, uğur, maksat
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
yol
Yolculuk

Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum. - Gemiyle yolculuk yapmayı severim.

Bu gemi okyanuslarda yolculuk yapmak için uygun değil. - Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.

yol
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz
yol
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı ve şerif Gören'in yönettiği, 1982 Cannes Film şenliği'nde Altın Palmiye ödülü'nü kazanan film
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer: "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı."- Ç. Altan
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
yol
Gidiş çabukluğu, hız
yol
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
yol
Kez, defa
yol
Uzun çizgi
yolmak
Çekerek yerinden çıkarmak, çekip koparmak: "Yoluyor mu, ne yapıyor bilmem, pişik suratlı olmuş."- M. Ş. Esendal
yolmak
Dolandırarak, hile ile birinin parasını almak
yolmak
Çekerek yerinden çıkarmak, çekip koparmak