Colds are prevalent this winter.
 - Soğuk algınlığı, bu kış yaygındır.
It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism.
 - ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.
Some translators changed Alice's name to Sonya or Anya, even though Alisa is a widespread Russian name.
 - Bazı tercümanlar Alisa yaygın bir Rus ismi olmasına rağmen Alice'in adını Sonya ya da Anya'yla değiştirdi
Bad English is the most widespread language in the world.
 - Bozuk İngilizce dünyanın en yaygın dilidir.
While some private and church schools in America have uniforms, they are not common.
 - Amerika'daki kilise okullarının ve bazı özel okulların üniforması vardır, onlar yaygın değildir.
Border fights were common.
 - Sınır kavgaları yaygındı.
Cares and worries were pervasive in her mind.
 - Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındı.
That kind of thinking is pervasive.
 - O tür düşünme yaygındır.
English is by far the most widely-spoken language in the world.
 - İngilizce dünyada en yaygın konuşulan dildir.
There was widespread panic after the earthquake.
 - Depremden sonra yaygın bir panik vardı.
Starvation and disease were rampant among the lowest classes.
 - Açlık ve hastalık en alt sınıflar arasında yaygındır.
Contrary to popular belief, Tom isn't that naive.
 - Yaygın görüşün aksine, Tom o kadar da saf değildir.
Shark fin soup is very popular in China.
 - Köpek balığı süzgeci çorbası Çin'de çok yaygındır.
The old belief is still widely current.
 - Eski inanç hala yaygın olarak geçerlidir.
The third most frequent letter in Esperanto is e.
 - Esperantodaki en yaygın üçüncü harf e dir.
Although in common usage, this word is frequently mispronounced.
 - Yaygın kullanımına rağmen, bu sözcük sık sık yanlış telaffuz edilir.
Earthquakes are like a dime in a dozen in Japan.