Don't be afraid of making mistakes.
- Hatalar yapmaktan korkmayın.
Making such a judgement may lead to wrong ideas.
- Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.
One of my hobbies is making artificial flowers.
- Hobilerimden birisi yapay çiçekler yapmaktır.
I like to do a few exercises to loosen up before I run.
- Koşmadan önce gevşemek için birkaç egzersiz yapmayı severim.
She advised him to get exercise every day.
- O ona her gün egzersiz yapmasını tavsiye etti.
Tom doesn't use rinse. He only uses shampoo.
- Tom durulama yapmaz. O sadece şampuan kullanır.
It's a shame we only have one life to do so many things.
- Bu kadar çok şey yapmak için yalnızca bir hayatımızın olması yazık.
Tom has to go on a diet.
- Tom diyet yapmak zorunda.
She tried to go on a diet and lose five kilograms.
- O bir diyet yapmaya çalıştı ve beş kilo kaybetti.
Sami didn't do anything to stop it.
- Sami onu durdurmak için hiçbir şey yapmadı.
The commission took no action.
- Komisyon hiçbir eylem yapmadı.
A friend of mine commissioned a well-known artist to paint a portrait of his wife.
- Arkadaşlarımdan biri iyi-tanınmış bir sanatçıyı onun karısının portresini yapması için görevlendirdi.
Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.
- 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.
They spent six months building the house.
- Onlar evi yapmak için altı ay harcadılar.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
He was awarded a scholarship to do research for the foundation.
- O, vakıf adına araştırma yapmak için bir burs kazandı.
Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure.
- Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.
Do you wish to make any other transaction?
- Başka bir işlem yapmak ister misiniz?
They assisted him in performing the operation.
- Onlar onun operasyonu yapmasında yardım etti.
I ask you not to fulfill for me any of my requests.
- İsteklerimden herhangi birini benim için yapmamanı istiyorum.
Having made an unwavering decision, he started to make plans to fulfill his dreams.
- Değişmez bir karar verdikten sonra, o, hayallerini gerçekleştirmek için planlar yapmaya başladı.
Tom prefers to take a shower in the morning while Mary prefers to take a bath just before going to bed.
- Mary tam yatmadan önce banyo yapmayı tercih ederken Tom sabahleyin duş almayı tercih eder.
Tom showed up late to practice yesterday.
- Tom dün pratik yapmak için geç geldi.
Tom made it quite clear what he didn't want us to do.
- Tom ne yapmamızı istemediğini oldukça netleştirdi.
She has made up her mind to go to America to study.
- O, eğitim yapmak için Amerika'ya gitmeye karar verdi.
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
Don't be afraid to make a mistake.
- Hatalar yapmaktan korkmayın.
As a first-aider, Tom is morally obligated to perform CPR on someone who's had a heart attack.
- Bir ilk yardım görevlisi olan Tom, kalp krizi geçiren birisi üzerinde manevi olarak CPR yapmakla yükümlüdür.
Tom had to perform 100 hours of community service.
- Tom 100 saat toplum hizmeti yapmak zorundaydı.
After school, I go to an English school to practice English conversation.
- Okuldan sonra, İngilizce konuşma pratiği yapmak için bir İngiliz okuluna gidiyorum.
My father practices medicine.
- Babam doktorluk uygulaması yapmaktadır.
I want to practise my English.
- İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
This is how we make ice cream.
- Dondurma yapma yöntemimiz budur.
That's how Tom does it.
- Tom'un bunu yapma yöntemi bu.
Tom criticized Mary for the way she was doing that.
- Tom, Mary'yi bunu yapma şeklinden dolayı eleştirdi.
What's wrong with the way we did it?
- Onu yapma şeklimizde sorun ne?
She may have gone out to do some shopping.
- O biraz alışveriş yapmak için dışarı gitmiş olabilir.
Sooner or later, every parent has to have a talk with their children about the birds and the bees.
- Er ya da geç her anne-baba çocukları ile kuşlar ve arılar hakkında bir konuşma yapmak zorundadır.
I prefer swimming to skiing.
- Yüzmeyi kayak yapmaya tercih ederim.
They went skiing during their date.
- Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.
One of the most important things you have to do right now is to carry out the plan.
- Şu anda yapmak zorunda olduğun en önemli şey planı uygulamaktır.
The astronaut had to conduct many experiments in the space shuttle.
- Astronot uzay mekiğinde birçok deneyler yapmak zorunda kaldı.
What would you like to accomplish with your piano lessons?
- Piyano derslerinizle ne yapmak istiyorsunuz?
I think Tom could accomplish just about anything he decides to do.
- Sanırım Tom yapmak istediği bir şeyi başarabilirdi.
The chief engineer did research hand in hand with his assistant.
- Başmühendis, asistanı ile el ele araştırma yaptı.
You didn't do a very good job, I said.
- Çok iyi bir iş yapmadığını söyledim.
She doesn't know who built those houses.
- O bu evleri kimin yaptığını bilmiyor.
He doesn't know who built those houses.
- O bu evleri kimin yaptığını bilmiyor.
They spent six months building the house.
- Onlar evi yapmak için altı ay harcadılar.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.
- Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.
I'm not prepared to do this.
- Bunu yapmak için hazır değilim.
In order to give him a surprise on his birthday, I prepared a fantastic cake.
- Ona doğum gününde bir sürpriz yapmak için, ben harika bir pasta hazırladım.
This discovery opened up the floodgates to research and led to the establishment of the discipline as a legitimate field of inquiry.
- Bu keşif araştırma yapmak için bent kapaklarını açtı ve soruşturmanın meşru alanı olarak disiplin kurulmasına neden oldu.
To be successful, you have to establish a good plan.
- Başarılı olmak için iyi bir plan yapmak zorundasın.
I'm doing it for you.
- Bunu senin için yapıyorum.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
Sami was forced to make an emergency landing.
- Sami acil iniş yapmak zorunda kaldı.
Let's get out for a while to take a walk.
- Yürüyüş yapmak için bir süre dışarı çıkalım.
Tom gets to do anything he wants to do.
- Tom yapmak istediği şeyi yapmak için alır.
Did you do it by yourself?
- Onu kendin mi yaptın?
We'll do it when we have time.
- Zamanımız olduğunda onu yapacağız.
Don't forget we have to do our homework.
- Ödevimizi yapmak zorunda olduğumuzu unutma.
The last thing we want to do is to forget to pay our bills.
- Yapmak istediğimiz son şey faturalarımızı ödemeyi unutmaktır.
It's actually very easy to do.
- Aslında yapmak çok kolay.
To do our part to protect the elderly, we work to educate and watch out for our clients during our caregiving activities.
- Yaşlıları korumak için üzerimize düşeni yapmak amacıyla, bakım çalışmalarımız sırasında müşterilerimizi eğitmeye ve onlara göz kulak olmaya çalışıyoruz.
Tom's favorite thing to do was cooking.
- Tom'un yapmak için en sevdiği şey yemek pişirmeydi.
I think we should ask Tom how much sugar we need to make cookies.
- Bence Tom'a kurabiye yapmak için ne kadar şekere ihtiyacımız olduğunu sormalıyız.
Tom is very committed to doing that.
- Tom onu yapmak için çok kararlıdır.
How much does it cost to make a T-shirt?
- Bir gömlek yapmak kaça mal olur?
Apart from the cost, it will take long to build the bridge.
- Köprü yapmak, maliyetin dışında, uzun sürecektir.
The last thing I want to do is cause you any problems.
- Yapmak istediğim son şey size herhangi bir soruna neden olmak.
The last thing I want to do is cause you a problem.
- Yapmak istediğim son şey sana bir probleme neden olmak.
Tom wants to have a meeting with you.
- Tom seninle bir miting yapmak ister.
Tom struggled to make ends meet.
- Tom geçimini yapmak için çabaladı.
I've turned off most of the lights to save power.
- Enerji tasarrufu yapmak için ışıklardan bazılarını kapattım.
Whose turn is it to deal?
- İş yapmak için kimin sırası?
We have to do the work in a day.
- Biz işi bir gün içinde yapmak zorundayız.
You must consider what kind of work you want to do.
- Ne tür bir iş yapmak istediğinizi düşünmelisiniz.
What do you have to do with the matter?
- Konu ile ilgili ne yapmak zorundasın?
Tom didn't want anything to do with Mary.
- Tom,Mary ile bir şey yapmak istemiyor.
Tom appears to have achieved what he set out to do.
- Tom yapmak için başladığı işi başarmış gibi görünüyor.
I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
- Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
Some of the students like to draw pictures.
- Öğrencilerden bazıları resim yapmaktan hoşlanırlar.
You're going to have to pay for the repair.
- Tamir için ödeme yapmak zorunda kalacaksın.
This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.
- Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır.
Tom appears to have achieved what he set out to do.
- Tom yapmak için başladığı işi başarmış gibi görünüyor.
Ken finally accomplished what he set out to do.
- Ken sonunda yapmak için yola çıktığı şeyi başardı.
This table is made of wood.
- Bu masa tahtadan yapılmıştır.
I want a suit made of this material.
- Bu kumaştan yapılmış bir takım elbise istiyorum.
Tom worries about making mistakes at work.
- Tom, iş yaparken yapılan hatalardan endişeleniyor.
Don't be afraid of making mistakes.
- Hatalar yapmaktan korkmayın.
Dr. Jackson is performing an autopsy.
- Dr. Jackson otopsi yapıyor.
Tom saved Mary's life by performing the Heimlich maneuver.
- Tom Heimlich manevrasını yaparak Mary'nin hayatını kurtardı.
If it had not been for her help, you would never have done it.
- Onun yardımı olmasaydı asla onu yapamazdın.
She can't have done such a thing.
- O öyle bir şey yapmış olamaz.
Tom has made up his mind to go to Boston to study.
- Tom öğrenim yapmak için Boston'a gitmeye karar verdi.
This stool is made up of leather and wood.
- Bu tabure, deri ve tahtadan yapılmıştır.
Tom doesn't know what to make of this.
- Tom bunun hakkında ne yapacağını bilmiyor.
I'm not quite sure what to make of this.
- Bununla ilgili ne yapacağımdan pek emin değilim.
Parliamentary elections will be held in Germany in 2017.
- Parlamento seçimleri 2017'de Almanya'da yapılacak.
The conference is to be held in Tokyo the day after tomorrow.
- Konferans öbür gün yapılacak.
They made John chairman of the committee.
- Onlar John'ı komite başkanı yaptı.
They voted to create a committee.
- Bir komite oluşturmak için oylama yaptılar.
Beer bottles are made of glass.
- Bira şişeleri camdan yapılır.
Butter is made from milk.
- Tereyağı sütten yapılır.
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
The teacher is angry, so please do not make noise in the classroom!
- Öğretmen kızgın, bu nedenle lütfen sınıfta gürültü yapmayın!
Do you wish to make any other transaction?
- Başka bir işlem yapmak ister misiniz?
Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure.
- Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.
I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
- Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
I'm not here to put pressure on you.
- Sana baskı yapmak için burada değilim.
It is easier to make plans than to put them into practice.
- Planlar yapmak onları uygulamaya koymaktan daha kolaydır.
It took Tom fifteen minutes of googling before he found what he was looking for.
- Aradığını bulmadan önce internet'te arama yapmak Tom'un on beş dakikasını aldı.
He was awarded a scholarship to do research for the foundation.
- O, vakıf adına araştırma yapmak için bir burs kazandı.
How do you manage to find time to do that?
- Bunu yapmak için zaman bulmayı nasıl başarıyorsunuz?
How do they manage to find time to do that?
- Onu yapmak için zaman bulmayı nasıl başarıyorlar?
Tom doesn't make exceptions for anyone.
- Tom hiç kimse için ayrım yapmaz.
I should've gone camping with you guys last weekend.
- Geçen hafta sonu siz arkadaşlarla kamp yapmaya gitmeliydim.
Tom decided that it wouldn't be much fun to go camping alone.
- Tom tek başına kamp yapmaya gitmenin eğlenceli olmayacağına karar verdi.
Traditionally, men were expected to take the lead in courtship.
- Geleneksel olarak erkeklerin kur yapmada öncülük etmesi bekleniyordu.
The enemy committed a horrible manslaughter in the city.
- Düşman, şehirde korkunç bir katliam yaptı.
He committed a gaffe when he asked whether she was pregnant.
- O onun hamile olup olmadığını sorduğunda gaf yaptı.
We'll also have to create a separate smoking section, won't we?
- Biz ayrıca ayrı sigara içme bölümü yapmak zorunda kalacağız.
In other words, we create time, we are time-makers, and we create it in order to do whatever we want to.
- Başka bir deyişle, biz zaman yaratırız, biz zaman yapıcılarıyız ve biz zamanı istediğimizi yapmak için yaratırız.